Batı’nın Türkiye kamuoyunu etkileme gücü yok
Almanya’da birkaç yıl öncesine kadar Türkiye siyaseti neredeyse günlük olarak takip edilir, tartışılır ve konuşulurdu. Ancak bu durum son yıllarda değişti. Alman medyası artık geçtiğimiz yıllara kıyasla o denli sıklıkla Türkiye’den bahsetmiyor. Elbette 14 Mayıs’ta yapılacak seçimler de zaman zaman konu oluyor ancak gündemin ilk sıralarında değil. Bunun nedeni Türkiye’ye olan ilginin azalması değil, Alman medyasının merkezinde Erdoğan karşıtlığı olan Türkiye haberlerinin, muhtemelen hem Almanya’daki Türkler arasında hem de Türkiye’deki seçmenler üzerinde ters etki yaratması ve Erdoğan’ın işine yaraması.
Spiegel dergisinin bu hafta Erdoğan’ı kapak yapması bu yönüyle ilginç. Kapağında Erdoğan’ın tahtının sallandığını ima eden bir görsel tasarımla yayımlanan dergi, seçim öncesi deprem, enflasyon, genç seçmenler ve Kılıçdaroğlu gibi bilinen konuları derleyerek okuyucularına duyurdu. Alman okuyucuları için belki ilginç sayılabilir ancak siyaseti Türkiye’de takip edenler için hiçbir yeni bilgi ve analiz söz konusu değil.
Batı kamuoyunun Türkiye’deki seçimleri etkileyecek bir gücü yok. Böyle bir güce sahip olsalardı önce Macaristan, Polonya ve İtalya’da etkili olurlardı ki bu ülkelerde AB için sorunlu hükümetler işbaşında.
***
Almanya’da Türkiye’deki seçimlere etkileyebilecek belki de en önemli gelişme katılımın beklenenden çok fazla olması. Çoğu Almanya olmak üzere bugüne kadar Avrupa’da oy kullanan Türk vatandaşların sayısı yaklaşık 1.5 milyon. Katılımın son güne kadar, geçtiğimiz seçime kıyasla yüzde yüz oranında artması bekleniyor. Bu denli yüksek katılımın olması ve fiziki şartların yeterince uygun olmamasına rağmen, seçimin herhangi ciddi bir olay yaşanmadan gerçekleşmesi demokrasi adına sevindirici bir gelişme.
Sonuçlar hakkında elbette tahminler ve spekülasyonlar var. Millet İttifakı’nın diğer seçimlere oranla bu seçimde daha hazırlıklı ve istekli olması dikkate değer bir gelişme. Ancak Almanya için seçimlerin galibinin kimin olacağını tahmin etmek şu an imkansız.
Yıllardır yaşanan gerilimlere kırgınlıklar, ötekileştirmelere rağmen görece sağduyulu bir seçim süreci yaşanıyor. Bu seçimlerin belki de en önemli kazançlarından birisi seçmenlerin siyasi tutkularını rakiplerine nefret olarak aktarmaktan imtina etmesi. Bu demokrasimizin olgunlaşması yönünde hiç de küçümsenmeyecek bir merhale.
***
Sosyal medya üzerinden sürdürülen yıpratıcı kampanyaların aksine gerçek hayatta bir olgunluk (yoksa bıkkınlık mı demeli) hakim. Partilerin ve yandaşlarının sosyal medyada sürdürdükleri yıkıcı, yıpratıcı üslup kararsız seçmeni ne denli ikna edebiliyor bu tartışmalı.
Batı ülkelerinde yapılan genel seçimlerde seçim anketleri ile birlikte, ülkenin bir değişim haleti ruhiyesi içinde olup olmadığı tartışılır. Partiler bu ruhu yakalamaya ya da tetiklemeye çalışır. Değişim hissiyatı sadece iktidara talip muhaliflerin değil, iktidar yandaşlarının da gizli ya da açık beklentisi olursa seçim kampanyası bunun üzerine bina edilir. İktidar taraftarları da seçimi kaybetmeleri halinde değişime bir şans verilmesine ikna olur.
Türkiye’de bir değişimin elzem olduğunu hemen hemen herkes kabul ediyor. İktidar bu değişimin öncülüğünü üstlenmesi durumunda 20 yıllık mazisini inkar etmek zorunda. Değişimi kabul etmezse bu kez toplumsal desteğini yitirme tehdidi altında. Yani statükoyu daha iyi koruma vaadinden başka sunabileceği fazla bir şey yok. Muhalefetin işi ise görece olarak daha kolay. Yapacağı tek şey bu değişimden herkesin hatta iktidar seçmenlerinin de fayda sağlayacağını seçmenlere ikna etmek.