Almanların karar günü
Almanya belki tarihinin en ucu açık seçimini bugün yapıyor. Başbakan adaylarının oy oranları hiçbir seçim öncesinde olmadığı kadar büyük dalgalanmalar yaşadı. Seçim kampanyalarının yoğun şekilde başladığı üç beş ay öncesinde CDU/CSU ve Yeşiller ön sarıdayken aylar içinde SPD birinci sıraya yükseldi.
Seçimlerin ucu açık olmasının nedeni kimin birinci olacağından çok, ortaya çıkması muhtemel koalisyon versiyonları sayısının yüksek olması ve kimsenin sonuçların hangi kombinasyonu zorlayacağını kestirememesi. Bu nedenle seçim sonrası Almanya’yı çok sıcak bir siyaset gündemi bekliyor.
Seçim kampanyalarının başladığı günden beri neredeyse bir gerilim filmi heyecanıyla izlenen istatistiklerin en doğrusu bugün belli olacak. Kamuoyu araştırmalarında en ön sırada olan SPD adayı Olaf Scholz, alabildiğince sıkıcı bir kampanya sürdürmüş olmasına rağmen, diğer iki adayın yaptığı büyük hataları kullanarak, Alman seçmenlerinin önceliği olan istikrar beklentisine cevap vermesini bildi. Scholz’un başarısı partisinin programı ya da kendi karizması değil ısrarlı ve inatçı bir şekilde hiçbir hata yapmadan seçim sürecini atlatması oldu. Sıkıcı görülen bu yöntem aslında riskler de barındırıyor. Çünkü seçmenin sürecin bir yerinde sıkılıp tercihin değiştirme tehlikesi var.
***
CDU/CSU’nun adayı Armin Laschet Yunus Emre’nin "Söz ola bitire savaşı, söz ola kestire başı, Söz ola zehirli aşı, bal ile yağ ede bir söz’’ dörtlüğünden haberdar mı bilinmez ama söz kelimesi yerine gülücük kelimesini koyunca Laschet’in yaşadığı dramı tam olarak anlamış oluruz. Partinin büyük isimlerinin kamuoyu önünde neredeyse itirafa eş değer ima ve tavırlarla kendisini desteklememesi gerçeği bir yana, sel felaketi esnasında Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier mağdurlara hitap ederken arka planda arkadaşlarıyla gülücükler eşliğinde sohbet etmesi Laschet için sonun başlangıcı oldu.
Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği bir sel felaketinde yaptığı bu büyük hata her şey normal seyrinde giderken Laschet’i empati ve merhametten yoksun bir siyasetçi konumuna düşürdü. Daha önceki görevleri nedeniyle yoğun olarak takip ettiğim, hatta birkaç kez yüz yüze sohbet etme imkanına sahip olduğum Laschet için bunun aslında haksız bir hüküm olduğunu içtenlikle söyleyebilirim. Ama siyaset böylesi hataları maalesef affetmiyor. Bu talihsiz olayın Laschet’e ne kadar hasar verdiğini bugün öğreneceğiz.
***
Yeşiller adayı Annalena Baerbock hem ilk Yeşil başbakan adayı hem iki çocuk annesi bir siyasetçi, hem de genç olması nedeniyle adaylığının ilk günlerinde hızla istatistiklerin ön sırasına yükseldi. Kamuoyu genç ve Yeşil olmasına rağmen “Merkel’in yeni bir versiyonu’’ olarak, başlarda başbakan olabileceği düşüncesine sıcak bile baktı. Ancak hakkında doğruluğu ispatlanan intihal ve vergi avantajı iddiaları genç politikacıyı yıprattı. Aslında bu suçlamaların kendisi değil de suçlamalar karşısında gösterdiği mağduriyet tavrı Baerbock’un felaketi oldu. Hatalarını kabul edip özür dilemek yerine medyanın ve bir takım güçlerin kendisine komplo kurduğu tezine sarılması, hem kendisine sempatiyi hem de oy oranlarını düşürdü. Baerbock’un artı hanesine yazılacak bir tavır ise başbakanlığa artık ulaşamayacağını anlayınca gerçekçi bir tutum sergileyerek yönünü muhalifliğe veya iktidar ortaklığına çevirmesi. Realiteyle bağını koruyarak ikinci bir büyük bir hataya izin vermedi ve Alman siyasetinin geleceğinde oynaması muhtemel önemli rolü korumasını bildi.
Seçimlerin altı çizilmesi gereken diğer önemli yönü ise hiçbir seçimde olmadığı kadar çok sayıda Türkiye kökenli adayın yer alması. Yerleşik partilerden (Meclise girmesi kesin olan) yaklaşık 64 aday var. Bu adayların yaklaşık 20’si liste sıralamalarında iddialı yerlerde. Yani seçilme şansları var. Bunların içinden Serap Güler (CDU), Sevim Dağdelen (Sol Parti), Aydan Özoğuz (SPD), Metin Hakverdi (SPD), Macit Karaahmetoğlu (SPD), Gökay Akbulut(Sol Parti), Ekin Deligöz (Yeşiller) ve Cem Özdemir’in (Yeşiller) seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor
Türk kökenli seçmenlerin seçime ilgisi de normalde ülke ortalamasının altında. Bunda yerleşik partilere karşı yaşadıkları hayal kırıklığı olduğu kadar, siyasetin genel konularının Türk toplumunun beklenti ve sorunları ile kesişmemesi de rol oynuyor. Elbette Almanya’nın gündemine yönelik genel bir ilgisizlik te katılımın düşük olmasının önemli nedenlerinden birisi.