Tokyo’da cırcır böceği sesleri
Metropolün en hareketli zamanlarında metrodan inip yeryüzüne çıkıyorsunuz ve birden o sesleri duyuyorsunuz: cırcır böceği sesleri. Şaka zannediyorsunuz, hayır değil. Ansızın metropolün bütün uğultularını, gürültülerini ve olumsuz çağrışımlarını geride bırakan, algıyı değiştiren bir solist.
Nereden geliyor bu yazı dolduran ve uğurlayan ses, bu bitmeyen senfoni!
Yandaki küçük korudan mı? Peki ama başka bir noktada yüzlerce otomobilin, trenin, metronun, değişik homurtuların arasında bile yine birden yükselen bu sesler neyin mirası, şehrin insanına hangi gücün armağanı?
Tokyo şaşırtmayı sürdürüyor.
Hiç bir meslekî deformasyonu olmayan, son derece dürüst, centilmen taksi şoförleri metropolün ruhunu yansıtan bir ayna gibi. Hakettiğinden 1 yen (bir nevi bir kuruş) fazlasını ya da eksiğini düşünmeyen bu tutum, bütün bir Japon esnafının da alamet-i fârikası. Çin pazarlık konusunda ne kadar geniş ve esnekse, Japonya tam aksine sıfır töleranslı bir alışveriş ahlâkına sahip. Onbinlerce Japon suratı inceledikten sonra Çinlilerle Japonları ayırdetme kabiliyetimin geliştiğini hissettim.
Bir kaç günlük Tokyo ziyaretimde sadece üç evsize rastladım sokaklarda. Oysa batı başkentlerinde yüzlerce görmüştüm. Dilenci ise hiç görmedim.
İnsanların yüzünde hiç kibir yok. Akşam doldurulan küçücük yeme içme-eğlenme mekanlarında olağanüstü gürültü çıkarabilen bu insanların akşama kadar karınca gibi çalıştıklarına inanmak zor ama öyle. Görevini savsaklayan hiç bir kimseye rastlamadım. Herkes kendi iş alanı içinde olağanüstü ve tabii bir ciddiyet içinde o sınırlı işini yapıyor ve bu esnada bir dakika bile başka şeyle meşgul olmuyor.
Hiç rastlamadığım Sumo güreşçilerini saymazsak şişman insan da pek görmedim sokaklarda.
Ve artık bize aşırı tuhaf gelen bir şey; kendisinden yardım istenen bir Japon, -istisnasız hepsi- sizin sorununuzu çözebilecekse, çözünceye kadar sizinle candan ilgilenmeyi sürdürüyor.
Ama nedir? Cep telefonuyla sürekli bir self iletişim burada da korkunç düzeyde. Sürekli cep telefonu kameralarından kendini izleyen kızlar, bebek yüzlü genç erkekler, gökdelenler, metrolar, takım elbiseli çalışanlarla dolu caddeler, bir köşede birden beliren geleneksel giysili bir erkek ya da kadın...Hepsi Asyatik bir toplumun birbirine geçmiş görüntüleriyle bir bütün oluştursa da Japonya kendi coğrafi konumunu batıda Londra, doğuda Amerika ile belirliyor.
Ağustos böcekleri ise, biliyorsunuz, ölürken ağaca bırakılan bir yumurtanın altı yıllık yeraltı serüveninden sonra yeryüzüne çıkıyor ve sonra da yaz boyu ötüyor ötüyorlar...
Siz altı yılı yeraltında geçirip de sonra yeryüzüne çıksanız susar mıydınız? Tokyo’daki Ağustos böcekleri de susmuyor işte.
Japonya ve Kamu Diplomasisi
Japonya’da Türkiye pek bilinmese de Recep Tayyip Erdoğan’ı sokaktaki herkes tanıyor. Bu ilginç bir durum.
Japonya, popüler kültür kodlarının çok hızlı işlediği bir ülke. Erdoğan’ın buradaki popüler tanınma sebepleri iyi analiz edilirse ortaya hangi sonuçların çıkacağını merak ediyorum. 10 milyon tirajlı gazetenin olduğu bir ülke burası. Dolayısıyla buranın entelektüellerinin de bir bakışı var Erdoğan’a. Japonya’nın her hâlükârda kamu diplomasisi için ilginç bir ülke olduğu açık.
Kültürel diplomasi yolunda
Son yıllarda iki resmî kuruluşumuz TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü yurtdışında etkin bir performansla olağanüstü güzel işlere imza atıyorlar.
Bir kaç yıldır izlediğim ve yurtiçi-yurtdışı hemen bütün kültür-sanat etkinliklerine katıldığım iki özel kuruluş daha var ki bunları da anmadan geçemeyeceğim; bunlardan birisi Uluslararası Kültür Sanat Derneği (UKSD), diğeri ise New East Foundation (NEF) isimli kuruluş. Her iki kuruluş da, kendi kuruluş felsefelerine uygun bir şekilde yollarına devam ediyor.
Tokyo’da 500 parçadan oluşan Tekke Objeleri Sergisi daha önce Eskişehir, Roma ve Vaşington’da sergilenmişti. Son sergi ise geçtiğimiz Pazartesi günü Tokyo’daki Türk Camii’nin altında bulunan sergi salonunda açıldı.
Japon sanatseverlerin yanısıra Tokyo’daki Türklerin de katıldığı serginin açılış konuşmasını Tokyo Büyükelçiliği Müsteşarımız Deha Erpek yaptı. Daha sonra söz alan NEF Başkanı Atılgan Bayar, sergiyi Tokyo’ya taşımaktan duyduğu mutluluğu dile getirerek katılımcılara teşekkür etti.
Bir ay süreyle izlenebilecek olan sergi, bir süreliğine de Tokyo Yunus Emre Enstitüsü’nün organizesiyle Tokyolu sanatseverlere açık kalacak. Enerjik ve farklı yönetici kimliğiyle temayüz eden Tokyo YEE Müdürü Hüseyin Tuna’nın Türk-Japon kültürel ilişkilerindeki olumlu katkılarının sonuçlarını yakında daha net göreceğimizi düşünüyorum.
Tokyo’nun dünya çapında bir festivaller şehri olduğu hesaba katılırsa, Türkiye için daha yolun başında olduğumuz düşünülebilir. Ama Japonya ile tarihsel ilişkilerimiz göz önüne alınırsa bu mesafenin hızla kapanması mümkün. Bir yerlerden başlamak ve ilerlemek gerekiyordu. Umutluyuz.