Şiir ve kubbede boş sadâ
Zaman zaman etrafından geçerken gördüğüm, Halkalı’daki o güzel taş mektep binasının içini hep merak eder, bu sırada gayr-i ihtiyarî Mehmet Âkif ve onun tertemiz, dürüst hayatı da zihnimi bir süreliğine meşgûl ederdi. Ne yazık ki bu meşgûliyet, oradan daha ikiyüz metre ayrılmadan, şehrin trafik keşmekeşinde, yerini lüzumsuz başka meşgûliyetlere bırakırdı.
Geçenlerde burada okuyan bir grup edebiyatsever genç arkadaş aradı ve bir araya geldik. Şiir üzerine bir konuşma/söyleşi için sözleştikten sonra belirlediğimiz tarihte o hep merak ettiğim kapıdan girdim.
Üniversite bahçesinin genişliği ve eski binalarla, görkemli ağaçlarla uyumu beni biraz şaşırttı. Mehmet Âkif’in gezindiği bahçelerde adımlarken iyi şeyler hissettim.
Kapıda içten bir nezaketle beni karşılayan iki genç dostumla söyleşi yapacağımız salona girdiğimde, orada da aynı içtenlikle hazır bulunma lütfunu gösteren genç dostlarımız ve onların değerli hocalarını gördüm.
Bu güzide topluluğa şiir! üzerine konuşmak! Bunun pek mümkün olmadığını biliyordum. Bendeniz şiir üzerine ancak susulabileceğine inanan biri olarak şöyle başladım sözlerime: “Şiir üzerine konuşma yapmak için davet edilmekten daha güzel olan tek şey, davet edilmemektir.” Ve hemen akabinde şöyle devam ettim: “Çok kısa konuşacağım, bitti bile.” Ve ekledim: “Şimdi sorularınızı alabilirim.”
Genç dostlarım sorularını yazarken vakitleri olsun diye de meşhur ‘Matematik’ şiiri ile ‘Herşeye Tıpa Tıp Uyan ve Herşeyi Bilenlerin Şarkısı’ şiirlerinin çevirilerini okudum.
Ve sonra biraz karşılıklı, biraz tek taraflı mükâlemeden sonra konuşmak için bulunduğum yerden ayrılıp salonun arka tarafına geçtim ve ‘Söğüdün Erenleri’ türküsünü söyledim.
Bir susuşu dinlemek için genç dostlarımla birlikte orada bulunma inceliğini gösteren Necmettin Özmen hocamızın bir cemîle olarak takdim ettiği ve çok özel bir sanat çalışması olarak hazırlanmış “Çanakkale Şehitlerine” şiir albümü ne kadar hoş ve anlamlı idi.
Salondan dışarı çıktığımızda hafif bir yağmur atıştırıyordu.
Bir çay içmez miydik? İçerdik tabii ki.
Mehmet Âkif’in ‘Baytarlık Mektebi’ eğitimi için adımladığı güzel bahçeler yüz yıl sonra da şiirsel bir suskunlukla bakana bir şeyler söylüyordu. Belki bakmayana da.
Ve ne güzeldi hülasâ edilemeyen ve üzerine konuşulamayacak şeyler hakkında susma ilkesi.
Sebahattin Zaim Üniversite’sinde bir gün böyle geçti.
Kubbede bazan da ‘boş bir sadâ’ bırakmaya hakkımız var mı, bilemiyorum.
Eğer olmadığını düşünen dostlarım varsa affetsinler lütfen.
Genç Şair
(...) Bir şiirin bize yaşattığı bize yaşattığı tecrübe, hem bir anlık hem de bir ömürlük tecrübedir. Bu başka insanları yoğun bir şekilde anladığımız anlara çok benzer. Bu kavrayış, bir anlık şok, şaşkınlık, hatta korkudur; bu öyle bir andır ki hiç bir zaman unutulmaz, fakat bütünüyle de tekrar yaşanamaz. Buna rağmen, bu an daha büyük bir tecrübe içinde yaşamaya devam etmezse anlamdan yoksun kalır, yani bu anın anlamı, daha derin ve daha sakin bir duygunun içine yerleştiği zaman yaşamaya devam eder. Beşerî ihtiraslarımızın çoğunun üstesinden gelebildiğimiz gibi, okuduğumuz şiirlerin çoğunun bize yaşattığı duyguların da üstüne çıkabilmişizdir.
(...) Genç şair bir hâkim olmaktan ziyade bir avukat gibidir. Büyük bir ihtimalle bilgisi de çok yanlıdır, çünkü çalışmalarını diğer şairleri ihmal etmek pahasına belli şairler üzerinde yoğunlaştırmıştır. Genç şairin şiiri üzerinde fikirlerini açıklarken, tek tip tecrübe üzerinde genellemeler yapması muhtemeldir; estetikle ilgili konularda ise bir filozoftan daha az yeterli olması ve en iyi ihtimalle filozofa sadece kendi iç dünyası hakkında bilgi vermesi mümkündür. Kısaca onun şiir hakkında yazdıkları, kendi şiirleriyle ilgili olarak değerlendirilmelidir.
T.S. Eliot- Edebiyat Üzerine Düşünceler-Çev.:Sevim Kantarcıoğlu- Paradigma Yayınları
İtalya’dan Sert Çıkış
Biliyorsunuz İtalya’da son zamanlarda peşpeşe depremler oluyor.
Ama dün gerçekleşen siyasal depremin şiddeti ölçülebilse, epey farklı şeyler duyabiliriz.
İtalya Başbakanı dün Başbakanlık sarayındaki AB bayrağını indirtti. Gerekçe ise AB üyesi ülkelerin İtalya’da gerçekleşen depremlerden sonra gerekli duyarlılığı göstermemesi.
Başbakan Renzi’nin Avrupa’yı salladığı söylenen bu çıkışına bakarken düşünmeden edemedim: Acaba AB ülkeleri İtalya’yı sürekli kana bulayan terör örgütlerine yardım ve yataklık yapsa Renzi’nin tutumu ne olurdu?