Meydanların Anası
Yarın Yenikapı’da milletimizin gerçekleştireceği miting, insanlığın ve tarihin gündemine oturacak gibi görünüyor. Hem sayısal bakımdan milyonların katılacak olması, hem de içerik itibariyle, her türlü güç merkezine ‘buradayız’ deme kararlılığı ve gerçekliğini taşıdığı için.
Tahrir’den, Tianenman’dan, Nakş-i Cihan’dan, Krakow’dan, Trafalgar’dan, Kızıl Meydan’dan, Times’dan, Concorde’dan epey farklı bir meydan Yenikapı. Çok genç, daha bir kaç yıllık, deniz kıyısında doldurulmuş bir alan. Yenikapı, yeni meydan.
Yarın milyonlarca, izleyip uzaktan katılanlarla birlikte onmilyonlarca kalp bu meydanda atacak.
Dünya sistemine “hayır” demek için atacak.
Her türlü ihanet girişimi ve işbirlikçilerine “no pasaran” demek için atacak.
15 Temmuz’daki ve bütün bir müslüman tarihimizdeki şehitlerimiz için atacak.
Üsküdar, Üsküp, Prizren, Halep, Gazze, Cizre, Felluce, Musul ve diğer şehirlerimiz için.
Geçmişimiz ve geleceğimiz, ana-babalarımız ve çocuklarımız için.
Senin için ve benim için.
Şeytanlara karşı ve meleklerle omuz omuza.
Kalplerimiz orada olacak ve aynı anda vuracak.
Yarın Yenikapı meydanların anası olacak.
Çünkü içinde insanlığın son adası gibi kalan anlam bahçesini göreceğiz.
Bilinçaltımız, bilinçüstümüz neyimiz varsa orada olacak.
7 Temmuz, dünyanın bütün 15 Temmuzları için tarihsel bir cevap olacak.
Ömer Halisdemir, Erol Olçok, Mustafa Cambaz, İlhan Varank, Halil Kantarcı ve diğer canlarımız ‘kamuflajlarıyla’ orada olacak.
Bir içsavaş ya da işgâl girişimini çıplak elleriyle durduran halk orada olacak.
Bu, dünyanın en hüzünlü, en büyük ve sonsuz onurlu tablosu Yenikapı’da tarihin büyük duvarına çakılacak.
O tablonun ressamı yeryüzünün bütün hakşinas insanları olacak.
Renkleri ‘ insan’ın renkleri, çerçevesi Milletimizin çerçevesi olacak.
Hayatı, anlamı, tarihi, varoluşumuzu, binlerce yıllık bilincimizi yarın yeniden selamlayacağız.
Hilâl, yıldız, Allah ve Peygamber.
Ve bir kaç damla gözyaşı.
“Ve Ömer öfkesi biraz”
F. Pessoa’dan...
Hiç görmemiş olduğum her şeyi göreli çok oldu.
Aslında yeryüzünde iki şeyi tecrübe ederiz sadece; evrensel olanı ve özel olanı.
Çözülebilir sorun yoktur. Bir sorunun varlığı, özünde bir çözümün yokluğunu taşır. Bir olguyu aramak, olgunun varolmadığı anlamına gelir. Düşünmek varolmayı bilmemektir.
Hepimiz kendimizi zihinsel gerçeklikler olarak tahayyül etmeye alışkınızdır, başkalarını ise fiziksel gerçekler olarak görürüz; kendimizi başkalarının zihnini belli bir şekilde etkileyen, basit fiziksel cisimler olarak kabul etmekte zorlanırız; alnı şekilde ötekileri de zihinsel gerçekler olarak görmemiz zordur. Ama iş aşka ya da kavgaya geldi mi, işte ancak o zaman ötekilerin de tıpkı bizim gibi bir ruhu olduğunun bilincine varırız.
Hepimiz hırsla bir şeylerin peşinden koşarız ama ya hırsımızı gideremeyip yoksullaşırız ya da giderdiğimizi sanır, bu sefer de zengin deliler olup çıkarız.
Her şey bizdir ve biz her şeyiz. Peki ama, her şey bir hiç olduğuna göre bu neye yarar?
Günbatımı, günbatımıdır.; günbatımı görmek için illa ki İstanbul’a gitmeye gerek yok.
Kimilerinin hayatta büyük bir düşleri vardır ve ona ihanet ederler. Kimilerinin hayatında en ufacık bir düşe yer yoktur, gene de ihanet ederler ona.
Ne olduğunu söyleyebilen bir insan, kendi çapında Roma İmparatorudur. Fena ünvan değil doğrusu; insan olmak kendini var etmesini bilmektir.
Fernando Pessoa-Huzursuzluğun Kitabı-Can Yay. Çev: Saadet Özen
ANONS
Sıkı tutunun/ yeniden kuruluyoruz.
Gel! Gel! Ne olursan ol yine gel...Yenikapı Meydanı’na gel. Bin kere bu halkı
anlamamış olsan da gel.
Avrupa sen de gel...
Halep’te Cuma namazı
kılınamıyor. Cuma’mızın kıymetini bilelim ve Halep için,
bütün şehirlerimiz için dua edelim.