Fırat’ın doğusunda bir operasyonun içindeyiz.

Daha önce Fırat’ın batısındaki operasyonlarda da olduğu gibi kılı kırk yararak, sivillere sıfır zararla, adeta karıncayı bile incitmeyecek bir hassasiyetle ilerliyoruz.

Terörist unsurlar ise bildiğiniz üzere sivilleri kalkan yapmaktan tutun, aklınıza gelecek her türlü rezilliği alenen icra ediyor. Kimse de buna şaşırmıyor.

Yalnız cephe gerisinde bir acayip durum daha var:

Sahadaki bu tutumların her türlü medya aracılığı ile dünyaya yayılması konusunda işler biraz karışık ve özetle ülkemizin aleyhine işliyor.

Vazifeli vazifesiz medya odakları habbeyi kubbe/ kubbeyi habbe yapmakla kalmıyor; iyilik/kötülüğü de tersyüz ederek hem gerçeği, hem de sinirleri alt üst ediyor.

Manüpilasyon da olsa (bu bilinse de) geçici görsel ve sözel algı parçacıkları cephe gerisindekileri etkiliyor.

Hakikatın asla berrak olarak algılanmasına müsaade edilmiyor.

O zaman, kimi anlarda bir kameranın bir F 35’le benzer işleve sahip olduğunu görüyor, zaman ayarlaması iyi yapılmış bir cümlenin, bir kolordunun harekâtı gibi etki alanı olduğunu fehmediyoruz.

Ve ama birden Dünya kamuoyuna ulaşacak kadar çok sosyal medya hesabının olmadığını fark ediveriyoruz.

Soğukkanlı, gerçeğe dayalı, tutarlı ve haklı medya odakları. Üstelik ingilizce vs dillerinde olmalı.

Jean Baudrillard yaşarken bu alana ilişkin düşüncelerini apaçık ifade etmiş, uzun uzun yazmıştı. Kitle iletişim araçlarının çağdaş toplumlara nasıl egemen olduğu, artık gerçek bir dünya olmadığı, olayların ne anlama geldiğini, içeriği değiştirilen simülasyonlardan ve şiddetli sembollerden öğrenebildiğimizi; sonuçta dünyamızın geldiği noktanın simülasyonlar toplamından ibaret olduğunu ayrıntılı örneklerle açıklamıştı.

Açıkladı da ne oldu? Açıkladığı şeyler, açıkladığı gibi gelişmeye devam ediyor.

Artık mesela sosyal medyanın da karargâhları, araçları, sahada ve masada elemanları var. Cephedeki ‘yanlış’ kadar, medyadaki ‘yanlış’ ile de uğraşmak durumundasınız. Yoksa hasadı ambarınıza kaldırsanız bile, algı yeli gelip onu savuruyor.

Medya karargâhları âcil.

Medya Genelkurmay Başkanları ve kurmayları. Cephedeki haklılıkla paralel akıl ve karşı akıl dili.

Nasıl klasik diplomasi kendini yenilemek zorunda ise, medya da öncelikle öyle.

Her eylem yenidir. Araçları ve argümanları da kaçınılmaz olarak bu yeniliğe tâbidir. Görmeyen üzülür.

Medyada dili alan Üsküdar’ı geçer.

Çocuklar

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.
Halil CİBRAN

Patlat gitsin

Teknoloji bir ileri iki geri! Bak demedi demeyin böyle giderse ultrason diye bir şey de kalmayacak. Nasıl olsa balonlardan cinsiyeti, sağlıklı olup olmadığı çıkan renge göre anlaşılıyor. Ah benim çilekeş anamın derdi neydi de bir balon patlatıp cinsiyetimi öğrenmek yerine koskoca bebek battaniyemi mavi örmüştü.

Şöyle bi uzaktan bak. Biraz daha geriden. Balonların patlatılıp cinsiyetinin herkese ilan edildiği dünyalardan daha çok uzaklaş. Fazla acayip görünmüyor mu? Şimdi kal burada! Nasıl? Çok akıl sağlığı değil mi?

*

İttihad-ı İslam esastır, diger teoriler zaman kaybı ve paspastır.