Ha Yunus Emre ha Akif Emre

Dünyada hâlâ sizi sarsacak insanların bulunması bir nimet. Sarsılabilmek de öyle.

Geçip giderken bizi durduran bakışlar, sözler, düşünceler, insanlar çıkar bazan karşımıza. Akif Emre dünyaya/dünyamıza dikkat kesilmiş, saf akıl/kalb dengesinin altın oranından ayrılmadan bakıp, gezip, akledip, okuyup, yaşayıp, süzüp bize aktaran bir dervişti, ağabeydi, düşünürdü, dosttu, pusulaydı, vicdandı.

Gözlerinden başlayarak nasıl da başka boyutta ikinci bir Zarifoğlu olmuştu.

Dünya, Akif abinin de eteklerine çamur bulaştıramadı.

Bir bardak çay, yarım kalmış bir poğaça ve Müslüman varoluş tecessüsüyle didik didik edilmiş, sürekli tarassutu altındaki bir dünya. Dünyamız, ahvâlimiz.

Evinin duvarındaki hüsn-ü hatlar dışında geniş açılı bir Kudüs fotoğrafı mavi gök altında öylece duruyordu.

Derinlikler için bir yol var. Kimi o yola girer, kimi öyle bir yol açar.

Ha Yunus Emre ha Akif Emre diyebileceğim gibi, ha Mehmet Akif ha Akif Emre bile diyebileceğimi biliyorum.

Ne söylense eksik, ne söylense fazla. Allah sevenlerinin acısını azaltsın. Rahmet yurdunda mağfiret ve keremiyle güllere boğsun onu.

İyilerdendi şâhidiz. Hakkını helal etmiş midir herkese?

Fatih Camii’nden bir er kişi gönderdik dün. Selam cennete. Canlara, adalete, merhamete, rikkate selam.

Çürüme de umut da hep olacak

Elimizi uzattığımız her şey çürüyor. Belki de dokunduğumuz için biz çürütmekteyiz. Gördüklerimiz kirleniyor. Baktıklarımız bizi kirletiyor, içimizi…

İşittiklerimizden dolayı, bildiklerimizden dolayı acı çekmeye başlıyoruz. Birebir şahit olamasak bile... Acı çekmeye icbar ediliyoruz sanki ya anlatılanlar gerçek olduğu için yahut gerçek yerine sahte gerçekler ikame edildiği için.

Bu denli yozlaşma, çürümeye mahkûm olmak duygusu bizatihi insanın içini kemiren bir şey. Sadece insan teki olarak herbirimiz değil toplum da içten içe çürüyor. Korozyona uğrayan metal aksam gibi temas ettiğimiz hava çürütüyor. Soluklanırken damarlarımızdaki akışın pelteleştiğini hisseder gibiyiz..

17-05/25/25kar13-mevlana.jpg

Bunca karamsarlık kuşatmasına maruz kalmamızın asıl nedeni de birilerinin bunları hiç düşünmüyor olması, tam anlamıyla şenlikli bir zafer havasını yaşıyor olmaları. Çürürken bile zafer takı kurduğunu düşündüren bir muhayyile hakim. (…)

Telefona takılan ‘ölüm’ dikkati

Bir telefon mesajı kadar yakınımızda ölüm. Şahdamarınızdan daha yakın olanın hayatı anlamlı kılan ölüm gerçeğiyle kurduğumuz ilişkiyle bir telefon mesajı kadar yakın ya da uzağız. Bir telefon mesajı kadar yakındım ama cenazesine gidemeyecek kadar da uzak.

Ölüm yoksa hayat da yoktur. Ölümle irtibatlı değilseniz hayattan da kopuksunuz demektir. Ölümle barışık değilseniz hayatı anlamlandırmazsınız demektir. Sanılanın aksine hayatla da barışık değildir ölüm düşüncesine barışık olmayanlar, ölüme hazırlıklı olmayanlar.

Ölüm dikkati bizi hayat, varlık, ebediyet, yokluk gibi temel sarsıcı sorular karşısında diri ve anlamlı kılan yegane bilinç aşaması.

Ölüm dikkatinin yok olduğu, hayatımızdan çekildiği modern zamanlar hayatın da ölüm düşüncesi gibi daha anlamsızlaştığı bir insanlık durumuna işaret eder.

Kendi ölümümüzü dostlarımıza telefon mesajında duyuracak kadar ölüme yakın ve cenazelere katılamayacak kadar meşgul ve uzak bir zamanı yaşıyoruz.

(Akif Emre’nin Yeni Şafak’ta yayınlanan iki ayrı yazısından alınmıştır.)

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum