‘Eski deliklerden yeni bakışlar’
Türkiye için yeni bir dönem mi başlıyor?
Yoksa bu daha birinci perde mi?
Cumhurbaşkanımızın Beştepe’de Millete yaptığı konuşmanın satır aralarına, tonlamalarına ve konuşmanın mimarisine bakılırsa Devletin alacağı yön için yeni bir manifesto, yapısal paradigmalarda etkili olacak yeni bir duruştan söz edebilir miyiz?
Yargı ve askerîye cenahında başlayan ve belli ki başka kamusal kademelere de sâri olacağı sır olmayan düzenlemelere bakınca rahatlıkla ‘evet’ diyebileceğimiz bir sürecin başlangıcındayız.
Kılıçlar çekilmiş bulunuyor.
Fark şu ki, birisi Devletin/Milletin kılıcı, diğeri ise Devlet aygıtına ve Millet iradesine kanlı biçimde el koymak isteyen bir yapının kılıcı. Nedir? Millet yanlış kalkan kılıcı ait olduğu yere saplamıştır.
Bugünden 15 Temmuz’a bakınca, hem beklenenlerin olduğunu, hem de beklenmeyenlerin olduğunu görüyoruz. Vakıa şu ki beklenmeyenin gücü ve sonuçları beklenenin sonuçlarını berhava etti. Bundan sonra olacaklar da bu beklenmeyenin, yani Milletin topyekûn birleşip sokaklara çıkıp ‘buradayım’ diye haykırmasının sonuçları olacak.
Şimdi gece olunca bayrakları alıp meydanlara çıkan ve ‘bakın yanlışlık olmasın biz de buradayız’ selfilerini hepimizin gözünün içine sokmak isteyen kimileri var ki, ‘beklenen’ olsaydı yine o bayrakla sokağa çıkıp, o bayrağın sapıyla kimlerin gözünü oymak isteyeceklerini tahmin edebileceğimiz ‘kim yaptıysa Allah belasını versin’ci bu uyanıkları kimse yemiyor.
Ve reklamlardan, konuşmalardan, ustaca tasarlanmış subliminal mesajlardan akan darbe isteğini, bilinçli/ kötücül iradeyi, çarpıtma ve manipüle etme arzusunu...Şimdi kimse yemiyor ama belirli bir süre herkes yemiş, hepimiz yemişiz.
Ve ortaya çıkan, çıktıkça herkesi şok eden mâlî ağları, emilen kamusal kaynakları, haraca bağlanmış gerçek ve tüzel kişilikleri.
Hepsinin kaynağında şu basit şey vardı: Bu adamlar Allah rızası diyor, Allah diyor, alınları secdeye değiyor...Ya da şu basit gerçek; Yapı tarafından şantaja açık biçimde kayda alınmış mahrem duygular, özel hayatlar...
Şimdi bu yapı için bambaşka şeyler diyor Millet; ağıza alınmayacak şeyler.
İkisi de aynı Millet.
15 Temmuz’da uyanan bir şey var.
Bir daha uyumayacak olan.
Ne ki olmuştur, onda hayır vardır. Ve ne ki olmamıştır, onda hayır vardır.
Birisi seni hayâl kırıklığına uğrattığında ona şöyle böyle deme. O zaten öyleydi. Yanılan sensin, şöyle böyle zanneden sen. İyi bakamamışsın.
Şimdi meydanlardan şehitlerin ve gazilerinle bakıyorsun.
İyi bak. Bir daha bak.
Adaletten ayrılmadan, ferasetini kaybetmeden, vicdanından uzaklaşmadan.
Hanımın Nâmı Mevcut
Kız çocuğunun doğumunu tebrik için bir yazıda şöyle denilir: “ Hoş geldin, safa getirdin, kadınların eşsizi, çocukların anası, hısımların çekicisi, tertemiz çocukların sahibi, boylu poslu kızların müjdecisi ve ardarda gelen nesillerin habercisi.
Dünya dişidir; erkekler ona hizmet ederler. Toprak dişidir. Karada yaşayan canlılar ondan yaratılmışlardır. Soy onunla çoğalır. Gök dişidir, yıldızlar onunla parlamıştır. Ruh dişidir, bedenlerin ayakta durmalarının sebebi ve canlılığın can gücüdür. Hayat dişidir, eğer hayat olmasaydı bedenler tasarruf edemez ve insanlar bilinmezdi. Cennet dişidir ve mütekîlere vaadedilen yerdir. Ne mutlu sana, ne mutlu sana verilene. Allah sana verdiğinin şükrünü müyesser kılsın.”
Yukarıdaki satırları bir feministin eserinden yahut İslâm öncesibir Arap şairinden almadık. Doğan kız çocuklarını tebrik etmek için örnek verilen bu cü mleleri Çağrı Yayınları’nın 1987 yılında yayınladığı İbn-i Kesir Tefsiri’nin 15. Cilt ve8328. Sahifesinden buraya alıyorum. Yerleşik klişeye pek uymayan bu ifadeye eşlik edecek, daha çok misaller verilebilir. İslâm dininin ve geleneksel kültürümüzün kadın cinsini hakir gördüğü inancı, bize dışarıdan aşılanmış bir batıl inançtır. İslâm öncesi devrede, kız çocuklarının bazılarının diri diri gömülmesi âdetini çok kesin ve tek taksitte kaldıran ve yasaklayan Kur’an-ı Kerîm’de, “ Diri diri gömülen kız çocuklarına, hangi günahtan dolayı öldürüldüğü sorulacak” denmektedir. (81. Sûre, 8-9. âyetleri).
Prof. Dr. H. Hüsrev Hâtemi- Hoşça Bak Zâtına- İşaret Yayınları
Hocam selamlar;
15 Temmuz’da halkımızın kanı canı pahasına darbeci soysuzlara karşı sergilediği onurlu duruş bütün dünyanın mâlumu. Anlamaya çalışmayan yahut anlamını saptırmak için bir yerlerini yırtanları da herkes biliyor.
Fakat abi bana bir şey çok dokunuyor; herşey olup bittikten sonra piyasaya çıkıp kahramanlık pozu kesenler de ayrı soysuz.
Meydanlarda gece şarkıcı türkücü tayfasını görüyoruz. Sanatçı adı altında, bu sessiz güzel fedakâr ve mazlum halktan rol çalıp boy gösteren bu nemalanma grubundan illallah abi, yeter artık. Bu milletin yakasından düşsünler, Reis’in yakasından düşsünler.
Gidip kendi dizi setlerinde eğlensinler, beşinci gün ortaya çıkıp gözümüze baka baka rol yapmasınlar. Millet çok büyük bir şey yaptı, bunu ucuzlatmasınlar. Yeminle bıktık bunlardan. Ne kadar da çoklar ve milletimiz ne kadar da sabırlı.
Yaptığınız haysiyetli Karar gazetecilik yayınının arkasındayız abi. İzmir’den size selam ve muhabbetler.
Yakup T. Aykal- İzmir