Ekran Nanemollaları

Toplu iletişim her zaman mükemmel bir şey değildir. Birbirini yıllardır tanıyan kahve cemaati bile yeri geliyor, bir insicamsızlık boşluğunda sert tartışmalar, kavgalar, küskünlükler yaşayabiliyor. Üstelik bazan incir çekirdeği mesabesindeki düşünce ya da davranışlar üzerinden.

Sözü, son günlerde geniş kitlelere ulaşan kimi tartışmalara getireceğim.

Ekranlarda Diyanet’in öncülük ettiği bir Ramazan programı formatı vardı. Önce iftarlarda sonra sahurda ekrana gelen bu format zaman içinde giderek çeşitlendi ve özel televizyonların da reyting endişeleriyle bugün bambaşka bir noktaya geldi.

İşi, Ramazan’ın ve Din hassasiyetinin incelikli sınırları içinde yapanlar, yapmaya çalışanlar elbette ki var ve kendilerine müteşekkiriz.

Fakat gerek Ramazan’da, gerek Ramazan haricindeki sair zamanlarda ortaya girift yahut saçma ya da lüzumsuz kıtırlar atan bir taife-i laklakan da var.

İşin özüyle ilgisi olmayıp, sırf biçimsel ayrıntılara girerek bunu imanın/ İslamın temel rüknü gibi göstermeye çalışan tuhaf bir ‘din anlatma’ anlayışı.

Kimse kusura bakmasın, onbinlerce kaynak ve bu kaynaklarda belirli bir konuda onlarca farklı kanaat, fetva, yorum, ekol var. Bunlar arasında birbirini sert şekilde nakzeden yorumlar da var ki, ehli olan bunları okur, tartar, kendi ayarındaki birileriyle tartışır falan filan. İctihadın gerek ve yeter şartlarının sınırları içinde kaldığı sürece bu tartışmalardan sevap bile hâsıl olur.

Ama insaf be birader, elifle lâmelifi tefrikten bîhaber bir insana, sen ayrıntının ayrıntısı bir hususu, okyanustan bir damlayı, nasıl cerbezeli biçimde, işin içine imanı/küfrü de katıp dayatabiliyorsun?

Farzla nafile arasındaki farkı bilmeyen birine nafile üzerinden nasıl cennet/cehennem biletleri kesiyorsun?

Bütün insanlığa rahmet olarak gelmiş bir Dini, niçin şahsî bakış açını merkez hoparlör yapıp ekranları egoistimal ediyorsun?

Yarın hak vâki oldu, ahirete intikal ettin diyelim. Bu din öksüz mü kalacak? Yahut senden önceki yüzyıllarda ne yapıyordu bu insanlar, nâkıs mı idiler?

İnanç, şu ya da bu şahsın yorumunun tekelinde değildir. Tahrif olmamış ve olmayacak Kitabımız da, Efendimizin hayatı da bütün açıklığıyla eşsiz, berrak bir kaynak olarak ortadadır.

Bu aziz Din, hiç kimseye kendini beğendirmek için taklalar atmak zorunda değildir ve taklabanlara ihtiyacı yoktur. Ama işi özünden koparıp düpedüz biçimselliğe indirgeyen ve bunu yaparken de kendi şahsî yorumu üzerinden, din algısını yüzeysel, antipatik ve hakikat dışı şablonlara oturtan şaklabanlara da ‘efendi, dur bakalım’ diyecek bir ses gerekiyor.

Bu sesi bekliyoruz.

LİSELERDEN SONRA KREŞLER

Siyaset sahasında, toplumu da ikna eden bir söylem ya da proje üretemeyen çapsız muhalefet gözünü liselere dikti. Çeşitli liselerin provoke ve politize edilmesi yoluyla ellerine bildirilen tutuşturulan liseliler, yeni “muhalif başkaldırının” merkezi konumuna pompalanıyor. Araya Gezi’den devrime her şey iliştirilerek.

Güzel.

Benim başka bir fikrim daha var: Kreşleri örgütleyip buradan bir eylem ve direniş odağı oluşturmaya ne dersiniz? Hem daha temelden bir ‘yapılanma’ olur, hem de ‘ver bir sigara’ diye yaygara koparmazlar.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum