Eğitim ve nem
Yaz tatili geçiverdi işte. Dutlar, kirazlar kavun karpuzlar, denizler, yaylalar, sarışın başaklar, rüzgârda kururken havalanan bembeyaz nevresimler arasından geçiverdi.
İncir, üzüm çıktı, Ağustos böceklerinin bitmeyen şarkısıyla Ağustos geçti.
Ve birden okul servislerine zam haberiyle birlikte Eylül’ün, okulun yolları belirdi kamuda.
Sonra muhtelif şikayetler duyulmaya başlandı velilerden.
Varlıklı ve yüksek miktarda bağış yapan ailelerin çocukları için oluşturulan özel sınıflar, sık sık tekrarlandığı halde velilere kayıt esnasında bağış parası baskısı filan.
Ve hemen anladık ki eğitim yılı başlamak üzere. Okullar açılacak ve çiçekli bahçenin yollarında koşulacak. Peki ama bu saydığımız ve saymadığımız başka durumların eğitimle ilgisi ne?
Neden aynı gürültü ya da tartışmaları kitapların içeriği ile ilgili olarak hiç yaşamıyoruz?
Bir defa da veliler, basın, okur/yazar matematik ya da türkçe kitabının içeriği ile ilgili bir kaygıyı dile getirsin değil mi?
Yo yo, hayır dostum. Bütün kitaplar mükemmel, sistem şıkır şıkır işliyor ve çocuklarımız da birer Aynştayn, Mozart, El Cezerî, İbni Sina olarak her düzeyde mezun oluyor. Sınavlarda sıfır puan alan onbinler mi dediniz? Yanlış duymuş olabiliriz, belki de demediniz.
Havalar son bir haftadır aşırı bunaltıcı.
Buna Sibirya’dan Alaska’ya, Amazondaki yağmur ormanlarından Ege’deki yangınlara kadar bitip tükenmeyen orman yangınlarını da eklersek, eğitim sistemini konuşmanın zamanı mı şimdi diyebiliriz.
Zaten bizde herkes eğitim, futbol ve din uzmanı değil mi? Sıkıntı yok ahbap.
Orman yangınları uzaydan gözükse de, kimi ulusal sınavlarda onbinlerce öğrenci sıfır çekse de, gezegen geri dönülemez biçimde yıkıma uğrasa da, herkes genç beyinleri kendi isteğince formatlamaya çalışsa da sıkıntı yok.
Peki ne var? Nem var nem. Şöyle böyle değil beyefendi, iki seksen uzatıyor meseleleri. Rüzgârlar başlasın yine döneriz bu mevzûlara. Sistem kaçmıyor ya.
Hayyam’ın Terâneleri
An kasr ki ber çerh hemîzed pehlû
Ber dergeh-i şehân nihâdendî rû,
Dîdîm ki berkıngre’eş fâhte’i
Benşeste hemigoft ki “kû, kû, kû, kû”
O kasır ki feleğe dayamıştı yanını
Eşiğine şahlar sürerdi alnını;
Gördük ki burcunda bir kumru
Konmuş, derdi: “Ku, ku, nerde, hani?”
An kasr ki Behrâm der u cam girift
Âhu beçe kerd u şîr ârâm girift,
Behrâm ki gûr mîgiriftî heme omr
Dîdî ki çegûne gûr Behrâm girift
O kasır ki Behram onda kadeh tuttu;
Ceylan yavruladı, arslan teskin oldu.
O Behram ki ömür boyu hep yaban eşeği tuttu,
Gördün mü mezar onu nasıl da tuttu!
Sâdık Hidayet-Hayyam’ın Teraneleri-Çeviren: Mehmet Kanar- YKY
Altının mı hakkı
Altın altın olalı bu kadar altın olmamıştır. Adının hakkını verdiriyorlar da bu aralar tek düşündüğüm annemin Reyhan teyzenin çocuklarına taktığı çeyreklerin hakkını inşallah alabiliriz oluyor. Muhtemelen gramdan sonra yakında altın tozu falan çıkartırlar. Yakamıza birkaç toz takılır... Zaten hevesle hala düğünlerde çeyrek takan gönlü zengin ablalar varsa şöyle kameraya göstere göstere sunucuya bağırta bağırta alnının akıyla taksın hatta hızını alamadıysa bizim düğünlere de bekleriz. Bizim hevesimiz kalmadı atın takıp iki göbek atmaya.