Dörtnala gidiyoruz
Beklenen yine oldu. İstanbul’da, Ankara’da terör için uyarı yapıp önlem alan Fransa, Nice’de vuruldu.
Dün itibariyle 90 civarında ölü ve yüzlerce yaralı var.
Fransa bir defa daha şokta. Nice’de akşamın ilerleyen saatlerinde 90 km hızla, 14 Temmuz Bastille Günü’nü izleyen kalabalığın içine dalan beyaz kamyon kalabalığı adeta biçti.
Olayın ilk haberi duyulur duyulmaz ambulanslardan daha hızlı hareket eden ‘uzmanlar’ sosyal medyada ve radyo-televizyonda hepimizi analize boğdular.
Fransa’nın Afrika’daki aşırı sömürgeciliğinden Suriye politikasına, bazı terör örgütlerine sempatiyle bakmasından terörle dizayna kadar bir dizi analiz.
Bense şunu merak ettim; -Türkiye daha sık olmak üzere- terör ping pong topu gibi neden daha çok Türkiye ile Fransa arasında gidip geliyor?
Her kanlı terör saldırısından sonra gözlerin çevrildiği Ortadoğu’daki mevcut kaotik yapı bir sebep mi, yoksa bir sonuç mu?
Parayı kim bastırır, lojistiği kim sağlarsa onun adına tetik düşüren yahut pimi çeken taşeron terör örgütlerinin inşâ ettiği asimetrik yeni dünyada, alınacak bütün önlemlerin bir sınırı ve bağlı olarak yetersizliği var.
Artık sadece tarihsel olarak bir ‘ba’de harabü’l-Basra’ gerçeği yok.
Ba’de harabü’l-Paris, ba’de harabü’l Londra, yahut ba’de harabü’l New York gerçeği de pekâlâ mümkün ve zaten örneklerini de görmüş bulunuyoruz.
Çok yönlü taramalar yapan projektörlerin bir kısmını da, terörün uğursuz sonuçlarından yeni İslamofabyolar, yeni ırkçı sağ politikalar devşirmek isteyen kötücül siyaset ve fırsat erbabına çevirmek gerekiyor.
Bir de şu var: Elinde silahla keskin nişancı pozunda Ortadoğu’daki bir örgüt militanını Fransa’nın bilboardlarında günlerce bir sanat eseri gibi sergilediğinizde, bunun bir barışa çağrı duyurusu olmadığını da fehmetmeniz gerekiyor.
Namluyu kavramış hiç bir el, hiç kimseye gül bahçesi va’detmez.
Artık sonuca ulaşmış hiç bir canlı bombanın ‘cezalandırılamadığı’ yeni dünya kaosunda kimsenin teröristi iyi değil. Serseri ya da düzenli hareketli mayınlar her an her yerde ortaya çıkabiliyor.
Elinde cetvellerle sınırları çizerken,belirli coğrafya ve kimlikleri fütursuzca şeytanlaştırırken, bir grup canlıyı akıl, propaganda ve üstün nitelikli silahla donatırken belki kimse sormamıştı ama şimdi –gecikmeyle- soralım: Bütün bunları kim istemişti Monsieur?
Kanlı ellerin ait olduğu beden kimin bedeni?
Ve kimin aklı var o kanlı ellerin arkasında?
Medeniyetlerin ruhu...
Kurtuba Camii’ne ilk girdiğim anda uhrevî bir hayranlıkla derin bir hüznü birlikte hissettim. Son derece ahenkli yerleştirilmiş pencereleri ve sütunlarıyla tarihin en aydınlık mekanlarından biri olarak inşâ edilen bu mimari şaheserin, işgal sonrası katedrale çevrilmesi için pencerelerin kapatılarak karanlığa mahkùm edilmesi dahi, iki ayrı zihniyet ve medeniyet idrakinin yansıması idi. Sütunların arasından mihraba doğru hüzünle attığım her adımda okuduğum ezan ve esmâ-i hüsnayla mekanın kelama duyduğu hasreti bir nebze olsun gidermeye çalıştım. Burada namaz kılmak oradaki görevlilerce hoyratça engellendiği için bize ev sahipliği yapan Endülüslü iki müslümanın nöbetinde süratle iki rekat namazı eda etmeye çalıştım.
Bu benim Kurtuba Camii’ne nüfuz eden ruhu teneffüs etmeme yetmemişti. Herkes el etek çektikten sonra gece geç saatlerde, Kurtuba Camii’nin İbn Rüşd’ün makamının da bulunduğuna inanılan sokak tarafından girerek caminin dış duvarındaki bir gedikte uzun süre tefekkür ettim. O zaman bir kez daha en derinden hissettim ki, medeniyetlerin ruhunun mimari tecessümü olan mekanlar, şehirler düşse ve fizikî yapılar tahrip ve tahrif edilseler bile, şehirlerin ruhunu korumaya devam ediyorlar. Ahmet Davutoğlu-Medeniyetler ve Şehirler- Küre Yayınları
Gençlere yer
Sevgili Karar Gazetesi
Sizi iki aydır düzenli olarak okuyorum. Yayınlırınızdaki haber dili ve yazarlarınızın seviyeli tutumu, bir siyasal öğrencisi olarak hoşuma gidiyor. Körü körüne taraftarlık ya da karşıtlıklardan bıkmış biri olarak size uzun ömürlü bir yayın hayatı diliyorum.
Acaba bir gençlik platformuna sayfalarınızda yer verebilir misiniz? Görüş sayfanız sanki daha çok profesyonel görüşlere ev sahipliği yapıyor. Daha hafif yazda genç görüşler için haftada bir de olsa bir yer ayırabilirseniz ilgi çekeceğini düşünüyorum. Kimse yazmazsa ben ve üç arkadaşım her hafta yazarız. Sevgi ve selamlarımla. Aybüke D. Çetinay- İsparta