Dananın Kuyruğu
Bir yerde dana varsa kuyruğu da vardır. Kuyruk kopunca danaya ne olduğu sorusunun cevabını dana olmadığımız için bilemesek de, acı verici, sarsıcı bir durum olduğunu düşünebiliyoruz.
AB’ de bir tür dananın kuyruğunun kopması olayı yaşandığı görülüyor. Belki de kopan daha başka, daha büyük bir şey. Şimdi danaya ne oldu ya da ne olacak? Bu konuda rivayet muhtelif. Herkes, ortadaki dana değil de filmiş gibi, sonucu başka biçimde yorumluyor.
İngiltere’deki referandum sonucunun ‘hayır’ çıkması önce ekonomi piyasalarında gösterdi etkisini. Birbirine bağlı ekonomik yapılar anında zincirleme bir reaksiyon vererek şoklara sebep olmuş.
Ama daha önemli sonuçların siyasî alanda olacağını düşünüyorum.
Küresel siyaset Avrupa-ABD bağlamında hızla yeniden şekillenirken, ülkemize dönük çok yönlü etkileşimler de kapıda gözüküyor.
Ve her türlü ihtimali içinde barındıran yeni açılım ya da kapanımların lehimize mi, aleyhimize mi olacağı konusunda da birbirinden çok farklı görüşler var.
İngiltere çıkınca biz girmiş sayılmayacağımıza göre, her hâlükârda yeni gelişme ve değerlendirmelerin içine girdiğimiz açık.
Referandum sonucunun İngiltere ve AB için kırılmalar, çökmeler, krizler oluşturması doğal ve bu zaten bekleniyordu.
Değişmeyen gerçekse şu: AB’ne giriş maceramız olsun olmasın, ülke olarak sahici varoluş imkanlarımızla buluşabildik mi, buluşamadık mı?
Eğer buluştuksa, bu imkanları önce kendi ülkemizin, sonra ümmetin ve insanlığın ortak hayrına dönüştürebildik mi, dönüştüremedik mi?
Yoksa İngiltere çıkmış, İskoçya hareketlenmiş, Kuzey İrlanda ve Galler kıpırdamış, Almanya tutuşmuş, İsviçre, çakısı ile oynuyor falan filan...Bütün bunlar ilgilenmemiz gereken ve fakat aslında temel meselemiz olmayan noktalardır.
Dana mühim.
İnsan daha mühim.
Dananın kuyruğu koparsa, ortalık biraz toz duman olsa da kuyruksuz dana ve danasız kuyruk olarak iki ayrı, anlamlı yapı yine de kalabilir. Ama insanın kuyruğu yok, ve bir yeri koparsa, anlamı inşirah vermeyen ve belki de hayatın sonlanmasıyla ma’lul bir yapı çıkabilir ortaya.
Geçmiş olsun AB diyemiyorum. Geçmedi, daha yeni başladı.
Eski sütunlar önünde yeni atlar...(Roma/Panteon)
ANONS
‘Bağzı hocaları’ lütfen avamın ulaşamayacağı yerlerde muhafaza ediniz.
Roma’da Türk Çayı
Mâlum, biz Türkler çaysız yapamayız. Bu, başka milletlerin çay ile ilişkisinden ve tutkusundan epey farklı bir şey. Geçtiğimiz Çarşamba günü Roma’da ilginç bir sergi açıldı; Türk Dünyası-Çay Kültürü başlığıyla Mama. Art sanat galerisinde açılan bu sergide Türk çayı ile ilgili yaklaşık 1000 parça nesne sergilendi.
Genel Başkanlığını Atılgan Bayar’ın yürüttüğü New East Fondation tarafından düzenlenen sergi Vatikan Büyükelçiliği himayesinde gerçekleşti. Serginin açılışına Büyükelçimiz Prof. Mehmet Paçacı’yla birlikte sanat ve diplomasi çevresinden isimlerin katılımının yanısıra Roma’da yaşayan çok sayıda vatandaşımız da iştirak etti.
Bendenizin de katıldığı sergide, çayları ben demledim ve misafirlere ikram ettim.
Demli bir çaya hasret kaldığını söyleyen dostlarla da tanıştım, çay kültürünün diğer ucundaki Japon ziyaretçilerle de. Bardağı defalarca yeniden doldurmam için uzatanlar da vardı, ilk defa içtiği çayı sıcak bulup biraz soğuk su katmamı isteyenler de.
Bardaklar, demlikler, semaverler, gemici çay ocaklarından tutun; tepsiler, askılar, çay ve şeker makasları, tombaklar, şekerlikler, çayla ilgili kitaplar, resimler, aksesuarlara kadar çok çağrışımlı bir serginin içinden geçtim.
Ve bir bardak çayın, bir bardak çaydan ibaret olmadığını, ortak hafızamızın ana damarlarından birini oluşturan çay kültürümüz etrafında Roma’daki bu ilginç sergide yeniden fehmeyledim.