Bu satırlar yazılırken
Bu satırlar yazılırken kara gökleri kül rengi bulutlar kaplamış, yağmur da hafiften rüzgârlı çisentili bir hareketlilikle sokaklarda yüzümüze çarpıp durmaktaydı.
Evlerdeki her türlü enerjiyle çalışan sobaların tozu şöyle bir alınmış, artık ihtiyaç duyulan sıcaklık derecelerine doğru tırmanma temrinleri başlamıştı.
Bu satırların yazıldığı sırada Ayşe teyze akşam için pişirmeyi düşündüğü mevsimin son taze fasülyesinin iki ucundaki minik yeşil iplikçikleri ayıklamaya başlamıştı.
Cerablus, Dabık derken Musul’da da bu ülkeyi yakından ilgilendiren bir ateşin fitilleri tek tek ateşlenmeye başlamıştı.
Kimse de sormuyordu Irak’ın bu ikinci büyük şehri tek kurşun atılmadan Daeş’e mühimmatla birlikte teslim edilirken dönen katakullileri. Şimdi herkesin Musul’u kurtarma sevdası bu yüzden çok sersemsepelek ve çakalca görülüyordu Musul’dan bakılınca.
‘Dün dündür bugün bugündür’ özdeyişini icad etmiş bir siyasetçinin ülkesinde yaşasak da içinde kaldığımız dünler vardı bu satırlar yazılırken.
Mesela dün de bunlardan biriydi: 17 Ekim! Paris katliamının yıldönümü (1961). O günlerde Paris’te Seine Nehri üzerindeki bir köprüye şöyle yazmıştı bir el: “Ici on noie les Algeriens” “(Seine Nehri’nde) burada Cezayirlileri boğuyorlar” Ve boğmuşlardı yüzlerce.
Ve yine daha dün Fransız güvenlik güçleri sokakta yatan mültecîlere ‘baskın’ yapıp dünyayı dar ettiler, yeterince ‘dar’ değilmiş gibi.
Bu satırlar yazılırken, her harf tuşuna basıldıktan sonra geri dönülemeyen bir kelimenin, cümlenin, zamanın içinde ‘ilerlediğim’ açık. Açık olmayan şeylerse biraz başka.
Mesela şu: Ankara’dan üç gün önce arayan ve bir zamanlar tanıdığım küçücük bir çocuğun şimdi büyüyüp evlenmiş hâlinin içinden ağlayarak anlattığı bir durum: “Polis kocamı dün gözaltına aldılar. Oysa o 15 Temmuz’da silahını kuşanıp sokaklarda canını ortaya koymuştu, o gün ölseydi şehid olacaktı. Şimdi hiçbir sebep bildirilmeden gözaltına alındı. %95 özürlü birkaç aylık bebeğimle öylece bir başıma kaldım. Bu günlerde bebeğimin bir ameliyatı da söz konusu. Ne yapacağımı bilemiyorum.”
Bu bir sızlanmaydı. Ama ben şu sızlanmayı da duymuş biriyim: “Bu yaşıma geldim, daha sadece bir jipim var.”
Allah ikisini de görüyordu şüphesiz.
Ama biz nereye bakıyor ve neleri görüyorduk? Bu satırlar yazılırken soru biraz da buydu belki.
Bu satırlar yazılırken insanların her biri kim bilir neler yapıyordu ve kim bilir neler yapıyor olacaklar birazdan.
Gazlı içeceklerdeki baloncuklar şişeye nasıl girer?
Şeker gibi şeylerin suda nasıl çözündüğünü biliyor musunuz? Şeker taneciklerini oluşturan küçücük parçalar suyun içinde birbirinden ayrılır ve dağılır. Bu küçük parçacıklara molekül denir. Moleküller o kadar küçüktür ki, onları göremezsiniz. İşte bu yüzden tanecikler bir anda gözden kayboluverir.
Aynı şeyi gaz baloncuklarıyla da yapabilirsiniz. Fakat baloncukların suda çözünmesi için onları gerçekten de kuvvetli sıkıştırmanız, yani çok çok fazla basınç uygulamanız gerekir. İşte bu yüzden gazlı bir içeceğin kapağını açtığınızda fısss diye bir ses duyarsınız. Bu, kapak açılınca serbest kalan basınçtan kaynaklanan sestir.
Peki, basıncı serbest bıraktığınız zaman na olur? Çözünen bütün o küçük moleküller tekrar bir araya gelerek yeniden baloncukları oluşturur. Şişeyi ya da kutuyu aztıktan sonra içindekini hızla içerseniz, midenize bir yığın baloncuk ulaşır ve siz de peşpeşe geğirmeye başlarsınız. Mould- Küçük İnsanlardan Büyük Sorular Hayli Mühim İnsanlardan Basit Cevaplar- Derleyen: Gemma Elwin Harris-Domingo Yay.
Kamuya Yerli Otomobil
Fikir aslında bana ait değil, bir arkadaşamı ait, ama duyar duymaz ben de sahiplendim.
Hiç işi olmayan birisi Türkiye’de bir yılda satılan araç sayısını ve bunların markalara göre dağılımını hazırlamış.
Ortaya çıkan tablo şöyle: ilk 9 ayda ülkemizde satılan araç sayısı 636 bin 499 otomobil ve hafif ticarî araç.
Bu araçların % 69’u ithal araç, yani her 4 otomobilden 3’ü ithal.
Arkadaşım şöyle diyor: “ Tüketicinin yabancı otomobil tercih etmesini anlayışla karşılayabilirim, bu bir tercihtir. Ama kamuya alınan araçlar sözkonusu olduğunda bunu anlamam mümkün değildir.”
Bence de ortada bir tutarsızlık var. Hem yerli malı otomobil diye sürekli vurgu yapıp, hem de hemen her yıl yenilenen lüks ithal otomobil uygulamasını anlamak zor.
Kamu, yerli otomobil vurgusunu artırmak için pamuk ellerinin pamuk parmaklarını ithal otomobilden çekebilir.
ANONS: Musul Musullularındır, Kerkük Kerküklülerindir, Teksas, varsa Teksaslılarındır.