Biraz Cumhuriyet
Dün Cuma, bugün Cumhuriyet.
Bir de cumhur var ki ne yapsa kendini beğendiremiyor bazı eşhasa.
Tasfiye (!) edilen Osmanlı’nın bıraktığı tarihsel boşlukta bugün de süren savaşlar, acılar, dramlar ve cirit atan güçler dengesinde ‘insan’ kalmaya çalışan bir Türkiye.
‘Dünya beşten büyüktür’ hakikatini bıkmadan tekrarlayan da o, üç milyon mülteciye kucak açan da o, yedi düvelin koruduğu yapılarla gidip savaşan da o.
Fısıltılarla süren bazı tarihsel meseleleri birdenbire cephelerde konuşmaya başlamak ilginç.
Lozan, Musul, Kerkük, On iki Adalar filan derken üzerinden 93 yıl geçmiş bir ‘cumhuriyetin’ geçirdiği evrelere, gösterime giren uygulamalara, kendi halkıyla ilişkilere, hayatın her alanında ‘dayatılan değerlere’ ve ama bugün gelip durduğumuz noktaya bakınca başı dönüyor insanın.
Kültürel, siyasal, ekonomik, eğitim, dış politika gibi alanlardaki ilke ve uygulamalar biraz didiklenince tuhaf bakışlar, ilişkiler ve sonuçlar çıkmakta ortaya.
Herkesin idealize etmelere doyamadığı o ‘mutlu olma’ duygusu da pek uğramamış cumhurun katına. Cumhur, bir tür derin bilinç ve el yordamı bir pratik varoluşla kendi kozasını örmeye, kendini korumaya ve ayakta kalmaya çalışmış yapabildiği kadar.
Ve yapmış.
Önüne konan her sandıkta yapmış, tercihleri hep tu kaka edilse de.
Şehirlere gelmiş, meydanlardan, gecekondulardan, mekteplerden geçerek yapmış.
15 Temmuz’da ise topyekün dünya sistemi ile kendisi arasına bir yekûn çizgisi çekerek yapmış bunu.
Yapmış işte.
Varolmak böyle bir şey. Biraz ‘yok olmadan’ sürdürülemiyor galiba.
Sadece ‘bayrakların ve diskurların sallandığı’ bir cumhuriyet kutlama görüntülerinin epey dışında bir cumhuriyet algısı içine girdiğimiz bir gerçek.
Her gün yeni bir gerçeklikle karşılaşan yahut onu inşâ veya ihya eden bir cumhur için önümüzdeki günler daha da ilginç ve sarsıcı olacak gibi gözüküyor.
Ne diyelim, Hak hayr eyleye.
İyi cumhuriyetler.