Biraz anlam nerede
Akşam uyurken yalnızdır her insan.
Rüyalar yalnız görülür.
Sabah uyanıp kendini dünyaya hafıza yoluyla yeniden entegre ettiğinde kaldığı yerden devam etmeye başlar bir şeyler. Bazan da entegre ettiğin halde devam etmeyen şeyler vardır. Giden bir canın gelmemesi gibi. Ne kabullenebilirsin ne de bir çıkış vardır. Allah der, susarsın.
Son yıllarda ne çok Suriyeli, Iraklı ve Afgan insan dünyanın ortasında ve herkesin gözleri önünde bu çaresizliği yaşadı ve hâlâ daha yaşamaya devam ediyor.
İnsanın zâlim, câhil, âciz olduğunu ve aceleden yaratıldığını biliyoruz.
Ama aynı zamanda onun yeryüzünde bir halife olduğunu da.
Böyle haber veriliyor ve her insan kendi tanımının içinde varolmayı seçip, ona mahsus düşünce ve eylem dünyasına eklemleniyor.
“Geçmişi, yani tarihi durup seyrettiğimizde ilk gördüğümüz şey yalnızca yıkıntılardır” diyen filozofun bakışına şu soru da eklenebilir mi: Geleceği (yani yine tarihi) durup seyrettiğimizde ilk gördüğümüz şeyin umut, cesaret ve iyilik olduğunu söylemek mümkün mü? Biraz uzak görüşlü olanlar cenneti kasdedip ‘evet’ diyebilirler. Onlara sadece şapka çıkarırız.
Gelgelelim dünyanın çıkardığı seslere, görüntülere baktığımızda pek şapka çıkaracak bir durum gözükmüyor.
Zulmün her yerde bayrak salladığı anlarda kimi tekil, küçücük, olağanüstü fâni, bencillik dansları da pek bir zavallı kalıyor.
Dünya gezegenimiz gibi milyonlarca gezegeni içine alacak milyonlarca yıldızın varolduğu bir evrende biz insanlar pek tuhaf şeyler düşünüyor ve yapıyoruz doğrusu.
Derdimiz neyse pek anlayamadan geçip gidiyoruz. Sanırım anlatamadan da.
ANONS: Halep yazıp Allah’a gönderiyorum.
“Siz aynı Tim Park mısınız?”
Antik dünya şairlerinin en çok korktuğu şey sürgündü -içinde yaşadıkları topluluktan uzaklaştırılmak-. Seneca’ya, Ovidius’a, Catullus’a ve daha birçoklarına verilen ceza buydu. Başka bir dili öğrenemeyeceklerinden ve başka bir kitleye seslenemeyeceklerinden değil ama bunu yapmak onlara anlamlı gelmiyordu. Yaptıkları iş, ait oldukları toplulukla ilişkilendirildiğinde anlam kazanıyordu.
Günümüzde bir yazar hangi topluluğa aittir? Bu küreselleşme çağında bariz cevabın bütün dünya olduğu düşünülebilir. Ne yazık ki mesele bu kadar basit değil.
(...) Bu süreç içinde inanılmaz sayıda dil, müthiş zenginlikler ve çeşitlilikler kayboldu; giderek daha geniş toplumlar oluştu, öyle ki sonunda tek bir yazar binlerce, milyonlarca hatta onmilyonlarca kişiye hitap edecek duruma geldi. Bu noktada yazarlar eserlerini çok daha geniş, ama mecburen daha gevşek ve parçalanmış topluluklara satma ayrıcalığını yaşayabilecek bir kaç seçilmişten biri olabilmek için rekabet ediyorlardı. Bazıları bunu bir çeşit özgürlük olarak görmeye başladı; tek bir homojen gruba ölümüne bağlı olmamak, kendi topluluğunuz ve çağdaşlarınız sizi reddettiği takdirde yazar olarak yok olma durumunda kalmamak. Öyle bir gün geldi ki yazarlar sürgünü kendileri istedi, kendi istekleriyle kalkıp gitti ve bundan gurur duydu...Tim Parks-Ben Buradan Okuyorum-Çev.: Roza Hakmen-Metis Yay.