Bir kabine daha
Kabine, kongreyi müteakip şipşak denecek bir hızla kurulup îlan edildi.
Liste açıklanınca kimileri buruk, kimileri neşeli bir havaya girdi.
Siyasetin cilvesindendir, ne yazık ki kabinede koltuk sayısı sınırlı, hatta bazı ülkelere göre biraz fazla.
İlk dikkatimi çeken Recep Akdağ. Aşırı ‘sağlıklı’ buldum bu seçimi. Sağlık Bakanlığı bürokratları biraz gerilmiş olabilir ama, ne yapayım? Ben öteden beri adalet, eğitim ve sağlık sistemin yönetimini özellikle önemserim.
Nabi Avcı’nın yeni alanında her türden olumlu sürprizler bekliyorum.
Ömer Çelik AB Bakanı olmuş. Süper. Şimdi Avrupalılar düşünsün.
Arkadaş çevremde herkes yeni kabine için iyi bir seçim oldu diyor.
Kabinedeki soy isimlere bakınca ilginç bir durumla karşılaştım. Soy isimler şöyle:
Kılıç, Tüfenkçi, Çelik (2), Arslan, Kaya, Avcı, Yıldırım, Şimşek...
Dosta güven, düşmana korku veren bir kabine dizaynı olmuş.
Kabine değişti ama Türkiye’nin aşmak zorunda olduğu sorunlar aynen duruyor.
Bunların en yakıcı olanı terör.
Bir kaç defa “terör ülke gündeminden çıkarılacak” va’dini toplum hemen satın aldı ve neler olacağını bekliyor.
Çok önceleri yazdığı Çay Klasiği kitabı sebebiyle Çay Piri olarak da anılan Lu Yu şöyle diyordu: “ kaliteli çay, tatar atlılarının deri botları gibi buruşuk olmalı, güçlü bir öküzün gerdanı gibi kıvrımlı olmalı, hendekten yükselen pus gibi açılabilmeli, esintili göl gibi ışıldamalı, az önce yağmur yemiş toprak gibi nemli ve halis olmalı.”
M.Ö. 8. yüzyılda yaşayan Lu Yu’nun iyi bir kabine ölçütlerini de yazmamış olmasını bir talihsizlik olarak görebilir miyiz?
Yoksa her şeyin en iyi tarifleri yapılsa bile insanoğlu yine bildiğini mi okurdu?
İnsan, sonsuzmuş gibi bir devinim içerisinde her defasında Amerika’yı yeniden keşfetme tutkusundan ya da yanlışından kendisini çekip alabilir mi?
Büyük ufka bakalım. Donuk durumlar yok, aktif süreçler var.
Yeni kabine memleketimiz için hayırlı olsun.
KİLOLAR VE DİYET MESELESİ
Dünya, diyet ve diyetisyenlerin moda olduğu, televizyonlarda ne yiyip, ne yememeliyi anlatan programların reyting yaptığı açgözlülükler çağını yaşıyor. Yazık, çok yazık, açlık kadar obezite de dünyanın problemi hâline gelmiş durumda. İnsanlar önce iyi ve güzelinden yiyebilmek için para kazanıyor, sonra kilo kilo yediklerini eritmek için avuç avuç para harcıyor.
Eskilerin yeme içmeyi şimdiki kadar dert edinmedikleri, çünkü yiyip içmeyi kurallara bağladıkları bilinir. Bir halk kitabında yazıldığına göre, “Bilgeler uzun aralıklarla, akıllılar yarı tok yarı aç gibi, dervişler ölmeyecek kadar, gençler sofrada yemek bitesiye dek,. ihtiyarlar terleyinceye, oburlar da çatlayıncaya kadar yerler” imiş.
Bu hususta Lokman Hakîmin tavsiyesine uymak galiba en doğrusu. Hani anlatılır; Biri ona, “Günde ne kadar yemek yemelidir?” diye sorunca yumruk yaptığı elini göstererek, “Aha şu kadarcık, iki yüz dirhem taş miktarınca!” cevabını vermiş. Adam, “Haydi canım, bu kadar yemekle insan yaşar mı?” diye itiraz ettiğinde ise şöyle demiş:
“Bu miktar seni taşır, fazlasını sen taşırsın! Unutma, nefsin yuları inceciktir. Onu çok beslersen yuları koparıp seni parçalayabilir.” İskender Pala- Mesel A- Kapı
ŞİİR VE ÇİÇEK
Bugünlerde Sultanbeyli Belediyesi, “ İstanbluensis” adıyla gelenekselleşen uluslararası bir şiir festivali yapıyor, şiir sokaklara kadar iniyor.
Zeytunburnu Belediyesi ise yine gelenekselleşen “MerkezEfendi” şenliklerini başlatıyor. Mesir macunu, dinleti, şifalı bitkiler bahçesi, değişik çaylar, söyleşiler...
Karar senin, seç ve katıl.
GAZZE'DEKİ MÜTHİŞ KADIN MÜHENDİSLER
Geçtiğimiz günlerde yokluklar, ambargolar ve zulümler şehri Gazze’den ilginç bir haber geldi.
Habere göre Gazze’li üç kadın mühendis “kendi kendini onaran asfalt” yaparak 111 ülke ve 6 bin mühendis aralasından birinci oldular.
Mühendislerimizi kutluyoruz.