Aşırı akıllı virüsler ve bitcoin

Bilgisayarlara üç gün önce yapılan son küresel saldırı, sadece dijital fidyeciliği değil bambaşka kurguları da akla getirdi. Yüz elliden fazla ülkeyi etkileyen siber saldırının verdiği zarar akıl alır gibi değil. Peki bu zarar kimlere kâr olarak gidiyor? İşte burası şimdilik meçhûl.

Çok sayıda devlet kurumunun, dev şirketlerin ve yüzbinlerce bilgisayarın içine sızan, çökerten, ele geçiren bir saldırıdan bahsediyoruz.

Bilgisayarınızı açıyorsunuz, bilgiler orada duruyor, fakat onlara ulaşamıyor, üzerinde işlem yapamıyorsunuz. Bilgilere yeniden kavuşabilmeniz için tek yolun fidye ödemek olduğu bir ‘cehennemle’ karşı karşıyasınız. Fidyeyi ödüyorsunuz ve kabusu bitirecek şifreyi size bildiriyorlar. Peki neden yakalanamıyor bu cüretkâr fidyeciler dileceksiniz. Yakalanamıyor, çünkü talep ettikleri para cinsi ayrı bir hikaye: Bitcoin. Çok yakında herkesin gündemine daha yoğun girecek olan bir para sistemi bu. Güven esasına dayanıyor, bu havuzda oluşan paradan vergi alınamıyor (güya devletler o parayı tanımıyor) ve bu para sistem içi olmadığı için takibi yapılamıyor. Her tür kara paranın da cirit attığı bu yeni para sisteminin birikim derinliği müthiş rakamlara ulaşmış bulunuyor. Kullanıcılarına akıl almaz kazanç getiren bu sistem, ülkemizde daha yeni ilgi çekmeye başladı. Oysa yıllardır bu sistem küresel çapta işliyor ve bir alışveriş enstrümanı olarak da çoktan devrede. İddia ediyorum çok yakında genç yatırımcıların ve hırslı müteşebbislerin ana gündemi bitcoin olacak. Birçok genci bilgisayar başında akşama kadar ‘madencilik’ yaparken göreceksiniz.

Son iki siber saldırının (Wannacry ve Petya) global çaptaki ekonomik zarar toplamının en az 10 milyar dolar olduğu söyleniyor ve şimdilik bu saldırıları durduracak bir güvenlik tedbiri alınamıyor. Bitcoin kendi parasal mantığının yanında bu mafyatik yolla da üstümüze üstümüze geliyor. Dikkat çeken bir ayrıntı ise şu: Bu saldırıların verdiği zarar nedense daha çok ABD dışındaki ülkelerde görülüyor. Belki uzak paradoks ise bu yeni para sisteminin en fazla zarar vereceği ana parasal sistemin dolarize sistem olması.

İnternet ve akıllı telefon, bilgisayar vs yoluyla elektronik prangalı birer mahkûma dönüşen insanlar, “Böyle bir sonucu hiç beklemiyorduk” diyemezler. Hem beklenmese de kimsenin şaşırmaması başka tuhaf bir durum.

Yüzyıllar önce bir Çinli’nin bedduasında dile getirdiği ‘tuhaf zamanlarda yaşayasın’ dileği belki de bu zamanlar içindi. Olamaz mı?

Gündemin ortasında Karar

Aşırı politize olmayan, yeminliymiş gibi hep övgü ya da hep sövgü yapmayan gazetemizi her zaman severek alıyor, okuyorum.

Kültür alanında da şu anda en çok göz dolduran gazetesiniz.

Siyaset bir yere kadar, sonrasında içimizi bayıltmaktan ve dünyamızı daraltmaktan başka bir işe yaramıyor. Adalet yürüyüşü adı verilen yürüyüşün haberlerine bakıyorum. Medyanın bir kısmı bu yürüyüşün içeriğine vurgu yapma, irdeleme gereği üzerinde durmadan sadece yürüyenlerin sıcak altında ne kadar fedakârca yürüdüklerinden filan bahsediyor. Ne kadar saçma! Elbette fedakârlık gerekecek ve insan sıcakta terler ne var bunda. Ama onların, perşembe günü onbinlerce insanı TEM yolunda saatlerce sıcak altıdan bekletmeye ne hakları var. Adalet bunun neresinde, bunlar mı iktidara gelince adalet sağlayacak? Gandi’ymiş. Geçiniz efendim geçiniz. Gazze şu an tam ablukada ve elektrik de verilmediği için hastanede çocuklar küçük kümeler hâlinde ölüyor. Bir tane pankart da bunun için taşınamaz mı? Soyut adalet talebini değersiz bulmuyorum ama böyle bir cehennemin de yaşadığımızı unutmayalım. Umarım provokasyon olmadan biter bu yürüyüş. M.Z.

Erteleme

(…) Erteleme mantıkdışı, çünkü yapmayı amaçladığımız şey kendiliğinden hallolmaz. Kendimiz için neyin iyi olduğunu bilmiyor da değiliz. Buna rağmen neden önemli şeyleri hep sonraya bırakıp duruyoruz? Zahmet ile kazanım arasında bir zaman uçurumu olduğu için. Psikolog Roy Baumeister’in çok zekice bir deneyde gösterdiği gibi, bu uçurumu aşmak büyük bir zihinsel güç gerektirir. Baumeister, üniversite öğrencilerini, içinden çikolatalı bisküvi kokularının yayıldığı bir fırının içine oturttu. Fırının önüne bir kâse turp koydu ve öğrencilere turplardan istedikleri kadar yiyebileceklerini söyledi, ama bisküvilere dokunmak kesinlikle yasaktı. Sonra öğrencileri 30 dakika yalnız bıraktı. İkinci bir deney grubundaki öğrenciler ise istedikleri kadar bisküvi yiyebiliyordu. Ardından iki gruptan da çaba gerektiren bir matematik sorusu çözmeleri istendi. Bisküvileri yemeleri yasak olan öğrenciler matematik sorusunda, bisküvilerden istedikleri gibi tıkınabilen öğrencilere kıyasla iki kat daha çabuk pes ettiler. Otokontrolleri onlara zihinsel enerjiye mal olmuştu; matematik sorusunu çözmek için gerekli irade gücünden yoksunlardı. (…)

Sonuç: Erteleme mantıkdışı ama insanca. Ona karşı koymak için bazı numaralardan oluşan bir karışım uygulayın. Mesela komşum doktora tezini aç ayda yazdı: Telefonu ve internet bağlantısı olmayan minicik bir oda kiraladı. Kendisine kitabının üç bölümü için tarih koydu. Duymak isteyen herkese kendi kendine tanımladığı hedefleri anlattı, kartvizitin arkasına bastırdı. Böylece kişisel teslim tarihini kamuya aktardı. Öğlenleri ve akşamları, moda dergileri karıştırarak ve bol bol uyuyarak “pillerini” şarj etti. Rolf Dobelli- Hatasız Düşünme Sanatı- Çev.: Itır Arda-NTV yay.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum