Anayasa yazıyorum
Sabah kalkınca hangimiz “acaba bugün yeni anayasa yazılmış mıdır” sorusuyla başlatıyoruz kendimizi.
Anayasa Mahkemesi üyeleri dâhil, muhtemelen hiç birimiz.
Ama gün içinde gündemin baş sıralarında hep bu mevzû var. Yeni de değil, yıllardır böyle.
Bendeniz daha fazla bekleyemeyip hiç yeri gelmemişken bir anayasa yazmaya karar verdim. Beni bile bağlayıp bağlamayacağı meçhul olan bu anayasayı yazmamın birçok sebebi var şüphesiz. Ama bunların başında ‘yeter yâhû!’ deme isteği var.
Öyle Teşkilat-ı Esasî’nin tumturaklı ifadelerine boğmayacağım kimseyi.
Maddeler toplumun ‘bütün kesimlerini’ tatmin etmeye matuf filan da olmayacak. Bunun mümkün olmadığını herkes bilir zaten.
İçinden müzik de, kuzu da, bir uçurtma da geçen bir anayasa yok biliyorsunuz.
Yoksulların okuyunca içlerininin genişlediği bir anayasa mı dediniz bayım? Yok o.
İçi boş ve yanlış eşitlik vurgusu denizinin ortasından, adalet karşısında eşitlik kıyısına geçmeye çalışan bir kayık? O da yok.
Olmayan maddeleri saysak yeni bir anayasaya hemen ulaşacakmış gibi olmamız ne fena.
Her ne ise. Olan oldu, bulaştım bu anayasa işine.
İlk maddeyi de huzurunuzda buraya dercediyorum: Bismillah.
Evet, ilk maddemizi yazdığımıza göre gerisi gelecektir.
Dua buyurunuz efendim.
Başkasının sevinci
Devlet ve toplum içinde yaşanan her şey, insanın düşünmediğine ilişkin örtük bir varsayıma dayanır. İçi her durumda doldurulabilir bir boşluk sergilemeyen bir kafanın, işi hayli zor bu dünyada.
Biri beni durdurup konuşmak istediğinde, saygınlığına leke sürüleceği korkusunun, onu bu girişimden alıkoyacağını umut ederim son ana kadar. Ama onlar korkusuzdur.
Zekâ yoksunluğu eşit olduğunda, beden dolgunluğuna ilişkin fark belirleyicidir. Bir ahmak çok fazla yer kaplamamalı.
Bir sanat yapıtının dar kafalıların iştahına gıda olduğu düşüncesi uykularımı kaçırıyor. Burjuva tarafından sindirilmeyi hor görüyle reddediyorum. Ama onun midesine oturmak da çekici değil. Bu yüzden, belki de en iyisi kendini onun sofrasına hiç sunmamaktır.
Bir başkasının sevinci karşısında duyulan, her durumda bencil bir duygudur. Ona bu sevinci bizzat biz vermişsek, sevincin yarısını kendimize ayırırız. Ama ona bizim gözümüzün önünde bir başkasının verdiği sevinci tam olarak duyumsarız: Bunun yarısı haset, yarısı kıskançlıktır. Karl Kraus- Deyişler- Karşı Deyişler- Çeviren: Güven Savaş Kızıltan- Telos yay.
ANONS
Teoman Duralı hocamızın Pazartesi Toplantıları kapsamında 28 Kasım’da İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Kitaplığında yapacağı konuşma için şimdiden yerimizi hazırlayalım.