Akşam bi çılgınlık yapıp evde yiyelim
Yani şu: Artık evlerde daha az yemek pişiyor. Evde hiç yemek yapmayanların sayısı da artıyor.
Dışarıda yemek yemenin sebepleri üzerine değişik bakışlar var:
Kimi yemek yapmayı bilmiyor, kimi yemek yapmayı sevmiyor, kimi de başkasının yaptığı yemeği zahmetsizce yemeyi seviyor.
Çarşıda pazarda yemek yiyecek yerlerin sayısı çok arttı. İstanbul’da yalnızca klasik lokantaların değil, dünya mutfağı ve yerel mutfakların sayısı da çok arttı. Fast-food zincirleri yanında, çiğköfteciler, tantuniciler, tavuk dönerciler gibi daha küçük çaplı zincirleri hiç saymıyorum.
Hatta kurufasülye, döner, mantı gibi bazı özel tadların da adresleri var artık.
Elbette balıkçılar ayrı bir âlem. (Bu arada Eminönü kayık/balıkcıların akîbetini merak ediyorum.)
Gelgelelim bir gerçek var işte ortada; Evlerde artık daha az yemek yapılıyor, kahvaltı ediliyor. Bazıları diyor ki dışarıda yemek, evde yemek yapmaktan daha ucuza geliyor. Ama bunu söylerken başka yüksek maliyetlerin gözardı edildiğini düşünüyorum.
Gündelik genel alışveriş yüzdeleri arasında cirolarının kapladığı yer giderek yükselen yeme/içme sektörü mevcut parametrelere bakılırsa daha da büyüyecek gibi.
Lezzet, sağlık, hijyen, servis titizliği, garson memnuniyeti gibi unsurlar sebebiyle gidilen yerler olduğu gibi, bunların birinin olmadığı yerlere gitmeme kararı diye bir şey de var.
Yıllar önce okuduğum Sufi Tıbbı adındaki Çiştî’nin kitabından mealen şöyle bir şey kalmıştı aklımda: “Evlere davlumbaz yaptırmayın, çünkü davlmbazlar mutfakta pişen yemekten çıkan kokuyu çekerek evin dışına atarlar. Oysa o kokuları duyan mide harekete geçerek, o yiyecekle uyumlu enzimleri salgılamaya başlar ve böylece mideniz o yemek için uygun hâle gelir. Ama davlumbaz bu ilişkiyi yok eder ve o yemek kuyuya düşen taş gibi aniden midenize düşer.”
Şimdi bu bilgiyi nereye koymalı, yemek yapmayı bilmemeyi meziyet addeden yaklaşımı nereye koymalı?
Ya her yerde muhtelif plastikler yiyerek ayakta duramadığımız için artan kanser vakalarını nasıl açıklamalı?
Şimdi en son okuduğumuz haberlere göre asla et olmayan ama et tadında yeni bir kimyasal yiyecek üretilmiş ve daha şimdiden büyük fast-food zincirlerinin ürünleri artık bu yapay etter yapılıyormuş.
Kuşkonmazlı hünkar beğendi mi dediniz efendim, duyamadım.
Zinhar tencere yemeği tatmamış ve bu dünyadan habersiz kimseler olduğu gibi ömrü boyunca bir hamburger ısırmamış ve ısırmayacak olan insanlar da var.
Eh, bilemem. İster yemek yapmayı öğren ister öğrenme. İster sev ister sevme yemek yapmayı. Ne yersen osun, demişlerdi, ben dahi tekrarlıyorum.
Vay Canına!
Şairler de yaşıyor kardeş
Şair Haydar Ergülen tivitırda bir açıklama yaptı/yapmak zorunda kaldı.
Dedi ki: “Çok kıymetli, sevgili şair ve okur arkadaşlarım,
emekliyim, çocuk okutuyorum, kira ödüyorum, yaşamımı üniversitelerde yarızamanlı ders vererek, kitap yazarak, şiir atölyeleri yaparak ve yazdığım kimi dergilerden, fazla olmayan telifler alarak kazanmaya çalışıyorum.”
Sonra bazı rakamlar vererek başka açıklamalar da yaptı. Şair neden bu açıklamaları yapmak zorunda kaldı? Şairleri gündelik hayatın dışında ve genel bir konforun içinde zannetme huyumuz yok olacak mı? Olacak şey mi şiir yazan birinin ekmeğe, suya, ayakkabıya, ısınmaya ihtiyacı olmaması?
Eyy Amerika
Duydum ki eski defterleri karıştırıyormuşsun. Kolay gelsin.
Lâkin bir zamanlar soğuk savaş yıllarındaki bir fıkrada Rus Başkanı, Amerikan Başkanına şöyle demişti: “Ama siz de kızılderilileri öldürdünüz.”
Bunu savunma olsun veya tarihte şöyle olmuştur, böyle olmuştur diye söylemiyorum. Siyasetin bu günleri de gelir geçer. Arkana baktığında hık mık ettiğin gün hatırla diye söylüyorum. Sen arkana bakmazsın tabii, olur mu hiç? Önüne bakıyorsun öyle mi? Peki titriyor musun hiç mücrim gibi? Demek o şarkıyı da dinlemedin. Âlâ.
Yeniciiğğ
Geçerken eskiciiiğğ diye bağıran adama kalbimizin en eski kırıklarını versek ve ondan hiç haber alamasak, onunla sokak sokak gezerken eskise...
Eskiciler de azaldı. Gerçi yenicilere ihtiyaç duyuyoruz artık. Bazı yenilerimizden kurtulmak istiyoruz... Bağımlıklarımızı, gereksiz verilen değeri alıp acilen uzaklaşmalılar. Mesela Az önce çıkmış fitneyi yok pahasına veririz, kibiri de götürsünler haber almak istemiyoruz onlardan.
Zararına alışlarımız başladı yenici geldi ablağğğ.