Adamım
Adamım yeşil ayakkabısını giyip evden çıktı.
Şehrin gürültüsü her zamanki gibiydi. Arabalar akıyor, insanlar farklı yönlere farklı açılarla bakıyor ve yürüyordu.
İşyerleri, kafeler, lokantalar her zamanki gibi açıktı.
Biraz da her zamanki tanıdık müzikler yükseliyordu oradan buradan.
Cevapların gizleyemediği sorulardan geçti.
Bazı adamların etrafındaki adamların çıkardığı gürültüleri dinledi.
Şimdi kırlarda dolaşmayı seçen biri varsa onu düşündü.
Dilencinin birine vermek için cebinde bozukluk bulamayınca, kutuya tüm para bırakıp, kutudan tek bir bozuk para aldı. İlerideki dilenciyi gördüğü için yapmıştı bunu. O bozukluğu ikinci dilenciye verirken kuşkuya düştü; acaba kendi parasını mı atıyordu kutuya, önceki dilencinin parasını mı? Ya önceki dilenci onun kutudan aldığı paraya rıza göstermemişse!
Meydanın sonuna doğru yaklaşınca gazete büfesinin önünde durdu.
Bütün gazetelerden birer tane aldı adamım.
Sonra beyaz keten örtülü masaların olduğu bir kafeye oturdu.
Her gazete için bir çay içti.
Kimini tek şekerli içti, kimini şekersiz.
Bütün gazetelerin bütün sayfalarını çevirdi bir şey okumadan. Bu da yorucu bir şeydi. Yaklaşık yediyüz sayfayı çevirmiş ve kolu biraz yorulmuştu.
Son gazetenin son sayfasını çevirip bu işi bitirince kolunun biraz yorulduğunu hissetti.
Manşetlerden, resimlerden, küçük büyük yazılardan ne kalmıştı aklında onu düşündü. Hiç bir şey mi? O kadar da değil.
Gazetelerin hepsindeki ortak doğrunun, günün tarihi ve namaz vakitleri olduğunu artık biliyordu.
Çayları ödedi, gazeteleri masada bıraktı.
Başka bir yoldan eve döndü. Kapısını açarken bunun acaba kaçıncı defa olduğunu düşündü.
Bugün ayaklarını biraz sıkmış gibi görünen yeşil ayakkabılarını çıkarttı. Kendisini sıkan dünyayı da böyle çıkarabilse ne iyi olacaktı.
Sonra sırtüstü yattı adamım. Televizyonu açtı ve otomatik zappinge bağladı. Ama tavana bakıyordu.
Emekliyiz ama...
Bir haftadan beri gazetenizi alıp okuyorum. İşçi emeklisiyim ve memleket meselelerine ilgi duyuyorum. Ancak biz emekliler sanki işimiz bitmiş gibi görülüyoruz. Daha çok şey yapacak kadar enerjim var. Bunlardan birisi de ekonomimize katkıda bulunmak. Acaba emeklilerin kahve köşelerinde heba olmaması için, karımızın dırdırından kurtulmak için bizim yaşımızdakilere müsait fazla kas gücü gerektirmeyen işletmeler açılamaz mı? Yahut açılmış işyerlerine bir şey eklenemez mi? Biz emekliler orada –hatta ücret almadan-sohbet ederek bir şeyler yapamaz mıyız?
Çünkü beden ve zihin o kadar yıl disiplinli çalıştıktan sonra sudan çıkmış balık gibi oluyor, çalışmadan yapamıyoruz ve daha çok yıpranıyoruz. Hasan Aslanbayram-Eskişehir
Anons
Cevdet Said, Mavera Eğitim ve Sağlık Vakfı’nda yarın saat 20’de Suriye’deki Durumu Doğru Anlamak başlıklı bir konuşma yapacak ve sohbet edecek. Vakfın merkezi Çamlıca’da. Suriye ve Cevdet Said ilgililerine duyrulur...
Dua
Efendim... Dua...Allahu Teâlâ müslümanların bütün dualarını kabul eder. Bunu akıldan çıkarmadan yaşamak lâzım. Allah’tan istediğimiz hiçbir şey geri çevrilmez. Buna inanasımız gelmiyorsa şartlarını bilmediğimizdendir. Bunun birinci şartı, bizim gerçekten onu Allah’tan istememizdir. Duamızın kabulüne yol açan nedir? Gerçekten istememizdir...Onu istememizdir...Allah’tan istememizdir... Dua yoluyla gerçekten istiyor muyuz bazı şeyleri? Hayatımızın ancak o istediğimiz şeyle devam edebileceğini, o olmadığı takdirde bizim hayatımızın mahvolacağını düşünüyorsak, bu, gerçekten istediğimiz bir şeydir. Ama biz bazı şeyler isteriz, o da olsun o da olsun şeklindedir bu. İstediklerimizin çoğu gerçekten, bilhassa istediğimiz şeyler değildir. Biz kendimizi biraz yokladığımız zaman, fazladan istediğimizle gerçekten istediğimizin birbirinden ayrıldığını görürüz. Gerçekten istemek duanın kabulü için ön şarttır. İsmet Özel-40 Hadis-Marmara Medya