Mekik diplomasisi
Sayın Cumhurbaşkanı anayasa değişikliği referandumu sonrasında önemli ülkelere bir dizi seyahatler gerçekleştirmeye başladı. Seyahatler anlaşılacağı üzere çok daha önceden planlanmış. Çünkü bunlar çat kapı gidilecek ülkeler değil. Tercih edilen noktalar önümüzdeki dönemde hem ticari hem de siyasi anlamda öne çıkacak ülkeler arasından seçilmiş gibi gözüküyor.
Dünya birçok kişinin söylediği üzere bir eksen kayması yaşıyor. Bunun en önemli işaretlerini de geçmişte görüyoruz. Birinci Dünya Savaşı sonunda Avrupa endeksli olan merkez İkinci Dünya Savaşı sonunda iki kutuplu bir merkeze oturuyor. Bugün ise tam anlamıyla vekalet savaşlarının yaşandığı dönemde eksen tamamen Asya-Pasifik eksenine doğru kaymış gözüküyor.
Bu durumda hem ekonomik hem de siyasi tercihlerde radikal değişimler yaşanabilir. Bugünkü gerilimler de bu radikal değişimlerin önünü kesmek için yapılıyor. Türkiye bulunduğu jeostratejik konum nedeniyle eksen kaymasında en önemli avantaja sahip olacak ülke konumuna gelecek. Enerji hatlarına ev sahipliği yapması, Asya ve Avrupa’yı bağlayan kara ve demiryoluna sahip olması, Boğazlar ve önemli su yollarının emniyetini sağlayacak bir konumda olması önümüzdeki dönemde tercih edilmesini sağlayacaktır.
***
Türkiye kimin yanında yer alırsa bu geçiş döneminde maça iki sıfır önde başlayacaktır. Öncelikle bölgesindeki tek istikrar gösteren ülke olması güvenlik anlamında işbirliği yaptığı ülkeye güven verecektir. Stratejik ittifaklar yapması nedeniyle de ekonomik olarak partnerini öne çıkaracaktır.
Zaten ülkemizin son dönemde yaşadığı birçok sorunun altında yatan neden de bu jeostratejik konumundan kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin konum değiştirmesini istemeyen çıkar grupları (ekonomik ve siyasal) farklı yöntemlerle karşımıza gelmektedir. Bir grup kapıda bekleterek avantajını kaybetmemeye, bir grup siyaseti şekillendirerek avantaj sağlamaya, diğer grup ekonomik ve siyasal istikrarsızlık yaratarak kafamızı kaldırtmamaya çalışıyor.
Yakın tarihimiz bunun birçoğuna maalesef tanıklık etmiştir. Onların anlamadığı gerçek ise Türkiye’nin güdülmekten çok kazan kazan formülüne daha yakın durduğudur. Toplum, yaşananlardan ders çıkartmış bir şekilde onurlu ve bağımsız dış politika yapacak siyasetçiyi desteklemeye devam ediyor.
***
Bu süreci eğer asimetrik bir dış politika anlayışı ile sürdürmeye devam edersek ve halk olarak bunun arkasında durursak kazanan vatanımız olacaktır.
Asimetrik dış politikada, farklı yerlerde ve durumlarda değişik çözümler üretmeyi tutarsızlık olarak algılamamak gerekiyor. Çünkü artık dış politika ülkeler arası değil çıkar grupları arasında yürütülüyor. Bunun en önemli örneği Suriye iç savaşında görülüyor. İki ana güç olan Rusya ve ABD Suriye içinde neredeyse onlarca farklı politika güdebiliyor. Zaman zaman birbirlerine yasak koyup zaman zaman ortak hareket edebiliyorlar. Çünkü Suriye’nin içi farklı amaçlar için zaten bölünmüş gibi görünüyor. Kimi enerji kaynaklarına kavuşmayı, kimi güç devşirmeyi, kimi üslerini garantiye almayı kimi mezhepsel duvarlar örmeyi isteyebiliyor.
Küçücük bir ülkede yaşanan iç savaş asimetrik savaşın nasıl bir şey olduğu bizim gözümüzün içine baka baka gösteriyor.
Sayın Cumhurbaşkanı ve ekibi bu dönemde bütünsel bir ittifak yerine, yeri ve zamanı geldiğinde asimetrik politikalarla işbirliği yapmayı tercih edecek gibi gözüküyor.
***
Aslında gelişmiş ülkelerin gelişirken uyguladığı temel ilke benimsenmiş gibi görünüyor. Biz yalnızca farklı bir açı ekleyeceğiz gibi gözüküyor. Beraber kazanalım ama “insanlığımızı” kaybetmeden.
Bu da bizden onlara anlarlarsa son bir kıyak olsun.
Bu bağlamda Rusya ile stratejik işbirliğine giderken ABD için sayın Cumhurbaşkanının seyahatinden önce sayın İbrahim Kalın, Hulusi Akar ve Hakan Fidan bambaşka bir işbirliğinin ön temelini atmak için gidebiliyor. Mekik diplomasisi böyle bir şey.