Devreler yanıyor
Suriye ve Ortadoğu hatta dünyadaki değişimlerin hızının yorum yapma kabiliyetini kaybettirdiğini söyleyen bazı arkadaşlarım var. Kısmen ben de bu fikre katılıyorum. Eğer ülke bazlı değerlendirme yapmaya kalkarsak gerçekten bu işin içinden çıkmakta zorlanırız.
Birkaç adım hatta bir kaç yüz metre geri çekilerek durum tespitine ihtiyaç var. Duygusallıktan uzaklaşarak (insanlıktan değil) değerlendirme yapmakta yarar var.
Sayın Cumhurbaşkanının açıklamalarından önümüzdeki dönem bazı gelişmelerin olacağının farkındayız. Peki herşeyi Suriye üzerinden mi okuyarak değerlendirelim yoksa küresel mi okuyalım.
Evet, kabul edelim ittifaklar ve müttefiklikler hatta koalisyonlar bile yeniden şekilleniyor. Bu şekillenmeler de önümüzdeki on seneyi belirleyecek. Bu şekillenmenin ne olduğunu ortaya koyamazsak kısmi zaferler ile geleceği kaybedebiliriz.
Önümüzdeki dönem ABD ve bazı Avrupa ülkeleri liderliklerinden vazgeçmemek üzere yeniden yapılanacaklardır. Bu yapılanmayı da Ortadoğu, Doğu Afrika ve Kafkaslar bölgesinde yapacaklardır. Peki bunu nerden çıkarıyoruz. Tabiki askeri yapılanma ve işbirliklerinden anlıyoruz.
ABD yaklaşık 16 seneden beri 11 Eylül’ü bahane ederek Afganistan, Pakistan ve Ortadoğu’da ciddi anlamda üs kurmuş ve askeri mevcudunun büyük bir kısmını buralara yerleştirmiştir.
Onu diğer Avrupa ülkeleri takip etmiştir. Bu ülkeler askeri yapılanmalarını bütünüyle değiştirmiş ve deniz ağırlıklı bir yapıya dönmüşlerdir. ABD 2008 den beri önceliğinin Pasifik eksenli su yollarının güvenliği olduğunu beyan etmektedir. Fransa ve İngiltere başta olmak üzere ülkeler uçak gemisi sayısını artırmaya başlamışlardır.
Büyük bir teknolojik devrim olmadığı müddetçe askeri yapının kullandığı enerji petrol ve türevleri olacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Bu da sıkılacak Boğazın Ortadoğu ve Venezuella olduğu gerçeğini bize göstermektedir. Bugün yaşanan herşey bir sonraki yaşanacak büyük gelişmelerin işaretidir.
Peki Asya ve Pasifik’te yaşanacak bu büyük gelişmede Türkiye nerede yer alacaktır. Asıl kavgada işte tam bunun için çıkmaktadır. Türkiye’nin koşulsuz ve kayıtsız ittifak içinde yer alacağı bir ortam yaratılmak istenmektedir.
Türkiye’nin S400 alımına da ABD ve NATO da bu yüzden şiddetli karşı çıkmakta ve rezerv koymaktadır. Yoksa onlar da her hava savunma sisteminin NATO ya entegre olmak zorunda olmadığını bilmektedirler. Onlar yüksek irtifa hava savunma sistemi tercihinin ne olduğunu kavradıklarından bunu baştan yok etmek istemektedirler.
Yüksek irtifa hava savunma sistemi tercihi aslında bir tehdit algılamasınıda işaret etmektedir. Seçtiğiniz ülkenin sizin için potansiyel bir düşman olmadığını da deklere edersiniz bu seçimle. ABD aslında S400 değil bu deklereye itiraz etmektedir.
Çünkü onların planı Rusya ve Çin’in de içinde yer alacağı bloğa karşı çoktan yapılmıştır. Türkiye de bu plan içinde jeostratejik yönüyle ABD ve ittifakının içinde yer almalıdır. Yer almanın ötesinde cephe ülkesi olmalıdır.
Büyük plan basit anlatımıyla budur. Bu plan çerçevesinde ülkeler yıkılmakta, sınırlar değiştirilmekte, ambargolar uygulanmakta ve siyasi baskılar yapılmaktadır. Darbe ve ekonomik saldırılar ile ülkelerin yönetimleri değiştirilmektedir. Satranç tahtasında şah mat için gereken değişimler tamamlanmaktadır.
Mesele o gün geldiğinde Türkiye’nin ne konumda olacağıdır. Türkiye her hamlesini büyük hamlenin geleceği o güne göre yapmalı ve stratejisini belirlemelidir.
Önümüzdeki dönemde yaşanacak gelişmelerin hızı hepimiz, devrelerimizi yaktırmasını istemiyorsak büyük resmin gereğini yapmak zorundayız. Geriye çekilip resme yukardan bakmalıyız.
Suriye de yaşanacaklar tarihi değiştirmeyecek ama pozisyonumuzu belirleyecektir.