Ayın iki yüzü
Veyis Ateş’in ‘Akılda kalan’ programına katılarak hayatımdan bazı kesitleri paylaştım. Zaman yettiğince dilimin döndüğünce arkadaşlarımın hayata nasıl baktığını da anlatmaya çalıştım. Program sonrasında anladım ki aslında herkes söz konusu vatan olduğunda çok hassas ama bu hassasiyet bir türlü doğru zeminlerde buluşamamış.
Şimdi ‘Ayın iki yüzünden’ bahsederek ne söylediğimi örneklendiriyorum.
***
Çünkü bu örnek sanırım aradaki uçurumu çok net olarak ortaya koyuyor.
Operasyon bölgesinde bulunuyorsanız sizin için hayat meselesi olan en önemli konu ışık ve hava durumudur.
Operasyon görevinde olan bütün birimler bir haftalık hava durumunu nerdeyse ezbere bilirler. Eğer operasyon bölgesinde helikopter pilotuysanız neredeyse anlık olarak hava durumunu takip edersiniz. Çünkü hayat onun üzerinde döner.
Karakollar hava kararma ve aydınlanma zamanını ve ay çıkış, iniş zamanlarını çizelgeler üzerinden takip ederler. Ayın durumu (dolunay, yarım ay vb) ayrı yeten takip edilmesi gereken bir durumdur.
Bu faktörlerde yapılacak bir hata herkesin hayatını riske attığı gibi başarısızlığa da yol açabilir. Burada bir ara verip operasyon bölgesinin dışına çıkalım.
***
Sahil kasabasında akşam saatlerinde balık restoranında yemek yiyen bir çift başını kaldırıp göğe baktığında dolunayı gördüğünde ne düşünür. Sanırım önce elleri birbirine uzanır ve birbirlerine güzelce baktıktan sonra ne kadar romantik diye konuşmaya başlarlar.
Astroloji ile ilgilenenler için ise dolunay çoğunlukla başka şeyleri tetikleyen bir faktör olarak algılanır. Günlük fal yorumlarında dolunay zamanları için ilişkiniz için risk faktörleri taşır diye notlar düşülür. Bir kesim gerçekten dolunay zamanlarını ezbere olarak bilir. Sevgilisi ile arasının açılmaması için o günlerde iletişimi bile kesebilir. Hayatın bu riskini üzerine almamaya çalışır.
Hayat böyle bir şey işte. Birbirinden zıt duyguların yaşandığı bir yer. Kimisi hayatta kalmak için kimisi de romantizm için aya bakar. Herkesin beklentisi ve istekleri benliklerinde gizli.
Zaman zaman arkadaşlarımızla sohbet edip geçmişi konuşuruz. Bir onlar bir biz anlatırız. Çoğunlukla biz onların hayatını biliriz ama onlar çoğunlukla şu kelimeyi söylerler “Bunlar yaşanırken biz neredeydik”
Cevabı çok basit aslında hepimiz oradaydık. Eksik olan şey acıların eşit şekilde paylaşımıydı.
Türkiye’nin de sanırım sorunu bu. Acılar ve yaşananlar arasında duygusal uçurumlar. Bu uçurum nedenine de ister bölgesel deyin isterseniz mezhepsel seçicilik isterseniz de etnik bakış açılarında ki farklılık.
Ayın iki yüzü arasındaki uçurumu anladığınız da aslında yapılması gereken konuları da anlarsınız.
Birinci yapılması gereken duygusal olarak eşitliğin sağlanmasıdır. Acıların paylaşılması ve sorunların beraber sırtlanması ile yıllar sonra kimse birbirine bunlar yaşanırken biz nerdeydik diye sormayacaktır. Eğer sormaya devam ediyorsanız bilin ki bir sonraki acı tuzağı sizi bekliyordur.
***
Bu yazı yayımlandığında belki Fırat Kalkan’ı harekatının devamına uyanmış olabiliriz. Ama bu sefer diğer harekattan farklı bir yönteme ve tarza şahit olabiliriz. İlk harekattan farklı olarak etkilerini bütün Suriye sınır hattında hissedebiliriz. O nedenle yaşanacak sürecin kardeşliğimize zarar vermeyecek şekilde bir olgunlukla takip etmek zorundayız.
Bu süreçlerin etkisi insanlığımıza, mertliğimize ve birliğimize olmamalıdır. Bunu bozmak isteyen gruplar beraber hareket edebilir. Mesele büyük olgunlukla olayları takip eden halkımızın kavrayıcı özelliğinden vazgeçmemesidir.