Yapay zeka sorunumuz…
Dünyanın da, Türkiye’nin de Ukrayna’daki savaştan iklim krizine, Suriye’den Ege denizine çok sorunu var. Ancak istenirse bu sorunları çözmek mümkün. Karbon salınımını azaltırsak atmosferin ısınmasını yavaşlatabiliriz. Yunanistan’la uzlaşırsak Ege sorunlarını çözebiliriz. Benzeri Ukrayna ve Suriye için de geçerli. Biraz zorlama, biraz teşvik, biraz da siyasi irade bu tür sorunların üstesinden gelmeye yeter.
Ama konunun uzmanlarına göre kendi kendine öğrenme yeteneği kazanan ve öğrendiklerini uygulama imkanı olan hisli ve duygulu bir makinayı, daha doğrusu bir bilgisayar programını durdurmak, onun yaratacağı sorunları çözmek mümkün değil. İnsan beyninin işleyişini taklit ederek geliştirilen böylesi bir program şu an öngörülemeyen herhangi bir nedenden dolayı insanlığı yok etmeyi bile kendisine amaç edinebilir.
İnsanlık Stanley Kubrick’in 1968 tarihli muhteşem filmi ‘A Space Oddysseys’ 2001’deki Dave kadar şanslı olmayabilir. Seyredenlerin hatırlayacağı gibi Jupiter’e giden uzay aracını yöneten ve fiziki varlığı uzay gemisinin monitörüne yansıyan göze benzer bir ışık haresi dışında sadece sakin ama kararlı sesiyle anlatılan süper bilgisayar HAL 9000, üstlendiği görevi yerine getirmek için misyonun akıbeti konusunda şüphesi olan tüm ekibi öldürmeyi planlar.
Nitekim Dave, hariç hepsini öldürür. Dave uzun uğraşılar sonucunda ve tabii ki ölüm tehlikesi atlatarak, HAL’ın devresini kesmeyi başarır. Başka mesajların da taşıyıcısı olan filmin sonunda Dave’in Jupiter’e ulaştığı seyirciye aktarılır. Filmde aslında HAL’ın başarılı olduğu, insanlığın aleti, dolayısıyla da aklını ilk kullanmaya başladığı andan itibaren birbirini, yani kendini yok etmeyi hedeflediği düşüncesi paylaşılır.
Yine de Stanley Kubrick’in Artur Clark’ın 1951 yılında yazdığı Sentinel hikayesinden yola çıkarak yarattığı filmin ana kahramanı tek bir bilgisayar ve belli ki tek bir programdır. Senaryo internetin icadı öncesinde kurgulandığı için HAL diğer bilgisayarlarla iletişim halinde değildir. Kendi kendine öğrense ve düşünse de bilgilerini diğerleriyle paylaşamaz, devresinin küçük bir tornavidayla kesilmesiyle “hayatı” sona erer.
Oysa günümüzde yaratılacak olan yapay zekalı programlar birbiriyle iletişim halinde olacak, Spike Jonze’nin 2013 tarihli “Her” filminde olduğu gibi aynı anda binlerce, hatta milyonlarca insanla telefonları, tabletleri, bilgisayarları üstünden etkileşimde bulunacaktır. Belki de Her’in ana karakteri Theodore’a benzer şekilde bu akıllı, hisli ve duygulu programlara aşık olup onun da kendisiyle aynı duyguları paylaştığını düşünenler ve hayal kırıklığına uğrayanlar olacaktır.
Fakat asıl sorun bu duygu yüklü Siri’lerin şimdiki gibi sadece akıllı pazarlama aracı olarak kullanılmamalarından, Cambridge Analytica’nın siyasi marifetlerinin çok ötesinde insanları yönlendirme imkanına sahip olmalarından kaynaklanacaktır. Söylendiğine göre bu yeni akıllı programlardan birinin aklını yitirip çılgınca işler yapmaya kalması hepsinin aynı şeyleri yapmasına yol açacak, birinin devreden çıkartılması hepsinin devre dışı kalması anlamına gelmeyecek.
Doğal olarak bunlar makinanın aklını yitirmesi, insan müdahalesine kendisini kapatması senaryosu üstünden yürütülen tartışmanın kaba bir özeti. Bir de bu akıllı aletlerin insanlar tarafından kullanılması, asker ya da polis haline getirilmesi, dronların yerde pilot olmaksızın uçabilmesi, tankların kendi kendine savaşması, gemilerin kaptansız seyretmesi söz konusu. Ki bunların çoğu şimdiden mümkün.
Bu da bir yanıyla teknolojiye sahip olan devletlerin en az insani riskle çatışmayı göze alabilmesi, müdahalenin kolaylaşması demek, diğer yanıyla da asker, polis ve daha pek çok iş kolunun ortadan kalkması. Guardian’a göre Goldman Sachs yakın bir gelecekte akıllı makina devrimi nedeniyle dünya çapında en az 300 milyon insanın işsiz kalabileceği tahmininde bulunmuş. Avukatların bile teknolojinin dayatacağı tenkisattan etkileneceğini vurgulamış.
Bence eğitim de bu değişimden ciddi şekilde etkilenecek sektörlerin başında geliyor. Şimdilik sadece ödevlerin, tezlerin hangi uygulama tarafından yazıldığını, intihal programlarının bunlara yetip yetmeyeceğini tartışsak da, karşı karşıya olduğumuz sorun çok daha derin. Yakında öğretmenler ve öğretim üyeleri de daha ucuza mal olacak, yedi gün 24 saat hiç durmadan çalışacak makinalarla, programlarla ikame edilecek.
Düşünsenize, 50 yılda edindiğim bilgi birikimini, olaylara bakış açısını saniyeler içinde edinebilecek, dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü siyaset bilimcilerinin hologramlarıyla ders anlatabilecek, “sınıfındaki” öğrencileriyle duygusal iletişime girebilecek, üstelik tüm dersleri verebilecek, tüm sınavları okuyabilecek bir program yapıldıktan sonra üniversite yönetiminin bana ve benim gibi ölümlü fanilere ihtiyacı neden olsun?
Ama aynı şeyin öğrenciler için de geçerli olduğunu, yapay zeka devriminin beraberinde öğrenci ve üniversitenin de sonunu getirebileceğini, çünkü tıpkı benim gibi öğrencilerimin de işsiz kalacağını dikkate alırsak belki yaklaşmakta olan tehlikenin ne kadar büyük ve kapsamlı olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Bu öyle büyük bir tehdit ki ne devrimi ıskalayıp dışında kalmanız, ne de içinde yer alıp olumsuz anlamda etkilenmemeniz mümkün.
Dünyanın dev teknoloji ve iletişim şirketlerinin sahiplerinin bundan bir süre önce önerdikleri moratoryum da çare değil. Onlar sadece geride kalmamak, kuralların kendi çıkarlarına hizmet eder şekilde konmasını sağlamak istiyorlar. Makinanın insanı kontrol etmesine karşılar fakat insanın makinayı iktisadi ve siyasi çıkarlarına uygun şekilde kontrolüne varlar. Zaten moratoryum da araştırma yapmayacakları, üstünde çalıştıkları programları geliştirmeyecekleri anlamına gelmiyor.
Türkiye’nin de seçimlerini sağlıklı, demokrasinin temel normalarına umarım uygun tamamladıktan sonra tüm diğer sorunlarının yanı sıra bu konuları da düşünmesi, tartışması gerekiyor. Söz konusu olan sadece teknoloji yarışı değil. Bu yarışın gerisinde kalmamamız kadar bizi ne şekilde etkileyeceğini de dikkate almamız şart. Gelişme gerçekten çok hızlı. ChatGPT bir kaç ay içinde milyonlarca kullanıcıya ulaştı. Bir anda eğitimin özünü etkilemeye başladı.
Yakında yeni programlar, yeni uygulamalar çıkacak, başka alanları da etkileyecek. İşsizliğin ötesinde şu anda öngöremediğimiz sorunlar ve imkanlar yaratacak. İnsan gibi düşünen, insan gibi hisseden makinaların haklarından söz etmeye, onların hukuki ve cezai sorumlulukları konuşmaya başlayacağız.
Bu programlar için NPT’ye benzer ilk sahiplerini kayıran uluslararası rejimler yaratılacak. Kim bilir belki de yakında Kazuo Ishiguro akıllı robot Klara hakkında değil Klara yazarı Ishiguro hakkında yazacak…