Sıcakla soğuk arasında Avrupa...
Avrupa kıtasının önce güneyi, şimdi de kuzeyi sıcak hava dalgalarından muzdarip. Orman yangınları çıkıyor, muhtelif renklerde alarmlar veriliyor, insanlara mecbur olmamaları halinde sokağa çıkmamaları telkin ediliyor. Londra’da bazı hatlarda metro seferlerinin tedbir amaçlı durdurulduğu ya da yavaşlatıldığı söyleniyor. İngiltere, Fransa ve Hollanda’da sıcaklığın bugün 40 dereceyi geçmesi bekleniyor.
Bilim insanları her ne kadar her dalga için farklı açıklama geliştirse, kimisi toprağın kuruluğunu, kimisi okyanus akıntılarının seyrini, kimisi kutupların ısınmasını sorumlu tutsa da genel neden değişmiyor. Doğa bariz bir şekilde yüzyılların intikamını alıyor, dünyayı kirleterek değiştirdiğimiz dengeler sadece Avrupa’da değil Fas’tan Çin’e bir çok yerde karşımıza sıcak, yangın, sel, fırtına ve diğer olağan dışı meteorolojik olaylar olarak çıkıyor. Bizim gibi ülkeleri bir de tedbirsizlikleriyle vuruyor.
Belli ki böyle ve hatta çok daha kötü bir dünyada yaşayacağız. Devletler bundan sonra da konuşacaklar, sorunu Glasgow’daki gibi uzun uzun müzakere edecekler, birbirlerini suçlayıp istisnalar talep edecekler ama vardıkları uzlaşmaları karşılaştıkları ilk krizde unutup rafa kaldıracaklar. Uyguladıkları ambargolarla doğal gazı ve petrolü erişilemez hale getirip atmosfere daha fazla karbon salınımı yapan kömüre geçici çözüm diye sarılacaklar.
Jeopolitik rekabet dünyayı bu yaz ve kim bilir daha kaç yaz aşırı sıcağa, yangına, sele mahkum ederken, iklim krizine küresel çözüm umutlarını söndürürken, kışların da daha soğuk geçmesine, özellikle Rusya’dan gelen doğal gazın yaptırım ya da karşı yaptırım nedeniyle kesilmesiyle konutların ısınamamasına, sanayinin istenen, beklenen performansı gösterememesine neden olacak.
Belki gaz, benzin ve mazot başka kaynaklardan, tedarikçilerden, üreticilerden bir miktar ikame edilecek fakat bu kış böyle giderse Avrupa’da kolay geçmeyecek. Umarız Biden’ın Suudi Arabistan ziyareti, Von der Leyen’in Azerbaycan temasları Avrupa’nın enerji tedariki konusunda yaşadığı sorunları aşmasına, sıcak yazlardan sonra bir de soğuk kışlar yaşamamasına yardımcı olur.
Unutmayalım ki, Avrupa ekonomik ve siyasi anlamda sarsılırsa dünya da sarsılır, güç dengeleri ciddi şekilde değişir. Konu sadece Macaristan ile diğerleri arasındaki AB içi sorun veya İtalya’nın yaşadığı hükümet krizi olmaktan çıkar. Gaz ve enerji paylaşım kavgaları AB’nin birlikteliğini, dayanışma mantığını zorlar. Bölgesel, hatta küresel kriz haline dönüşür. Üstelik bu tür siyasi sismik sarsıntılar bir şekilde bizi de etkiler.
Çözüm hayatın mümkün olduğunca doğal seyrine dönmesinde, enerji krizini tetikleyen, iklim krizini derinleştiren Ukrayna sorununun, daha doğrusu savaşının bitmesinde. Tahıl koridoru açılsa, yiyecek fiyatlarındaki astronomik artış durdurulsa bile enerji arz ve talebinin karşılıklı araçsallaştırılması bitmediği sürece Avrupa kıtasının da, dünyanın geri kalanının da rahat etmesi imkansız.
Bu sorun oyun teorisinin rasyonelite varsayımlarıyla, Batı’dan önce Rusya’nın pes edeceği, asıl onun pazarı kaybedeceği iddialarıyla çözülebilecek bir sorun değil. Duygusal hezeyanlar ve yanlış politikalarla yönetilebilecek bir kriz ise hiç değil. Evet, bir devletin diğerine saldırması, güç kullanarak toprak kazanması kabul edilemez ama sorunun uzayıp, türevlerinin bölgenin istikrarını yok etmesine de göz yumulamaz.
Belki Amerika ve İngiltere Rusya’yı Ukrayna’da yorup bölgesel hegemonya iddiasından, toprak taleplerinden gerçekten de vaz geçirebilir. Ambargolar Rusları da, muhtemelen Rusya’yı da yorabilir. Ancak Avrupa da yorulabilir, sıcakla soğuk arasında sıkışan insanlarının sabrı tükenebilir. Jeopolitik rekabete hizmet için yaratılmış, halkları belli bir hedefe kilitlemek amacıyla kurgulanmış gerçeklikler hayatın gerçekleriyle yarışamayabilir. Daha da kötüsü kriz tırmanıp hiç beklenmedik bir anda nükleer savaşa dönüşebilir.
Bu yüzden AB’nin belli başlı ülkelerinin Türkiye gibi devletlerin Ukrayna sorununu çözmeye, yönetmeye, en azından askıya alıp zamana yaymaya yönelik çabalarını desteklemesi gerekiyor. Dün France-24 Erdoğan’ın Tahran’daki Putin görüşmesini olumlayarak geniş bir şekilde görmüş, tahıl krizinin aşılmasında bu görüşmenin dönüm noktası olabileceğini yazmıştı. İyi fakat eksik yapmıştı. Çünkü asıl büyük sorunun çözümünün şart olduğunu görmeleri gerekiyor...