Jack Straw keşke yine bakan olsa...
Jack Straw, resmi adıyla John Whitaker Straw, 1997-2010 yılları arası da Tony Blair ve Gordon Brown kabinelerinde iç ve dışişleri bakanlıkları yapmış, saygın ve Türkiye’de de sevilen bir politikacı. 2011 yılında kurulan, bazı toplantılarına benim de katıldığım, Türkiye ile Birleşik Krallık arasındaki sorunları ve işbirliği imkanlarını farklı düzeylerde konuşmayı hedefleyen Tatlı Dil Forumu’nun da eş başkanı.
Straw, bir süredir Kıbrıs sorunu üstünde duruyor, muadili eski ya da yeni siyasetçilerin pek dillendirmedikleri bir konuyu, çözümün ancak iki devletle mümkün olabileceğini savunuyor. En son da Politico için kaleme aldığı bir yazıda Rum tarafının Ruslarla yakın işbirliği içinde olduğundan girip parçalı Kıbrıs’ı AB’ye almanın hata olduğunu vurgulamış, ülkesini inisiyatif almaya davet etmiş.
Straw’a göre federasyon fikri bir kez daha denenmeli başarılı olunamazsa ayrılık konuşulmalı. İlle de birleşmenin şart olmadığı özellikle Çekoslovakya örneğine bakılarak görülmeli. Her ne kadar bir yol haritası önermese de Straw’un tespiti değerli. Unutmayalım ki bu tespit herhangi biri değil verdiği onaydan pişman olduğunu söyleyen eski bir bakan, önemli bir kanaat önderi tarafından yapılıyor.
Straw’un görüşleri hitap ettiği ülkesi tarafından ciddiye alınır mı bilinmez ama ben Türkiye’nin ve tabii ki KKTC’nin yerinde olsam işi şansa bırakmaz onun görüşlerinin yaygınlaşması ve kök salması için çaba harcardım. En azından Brüksel, New York ve Londra’da toplantılar düzenler, uzmanları, bürokratları, siyasetçileri ve akademisyenleri konuyu tartışmaya, ayrılığın muhtemel parametrelerini konuşmaya davet ederdim.
Bir de iki devletli çözümden ne anladığımı önce kendi içimde belirleyip sonra da dünyanın geri kalanıyla paylaşırdım. Çünkü belli ki iki devletli çözüm için ortada fikir var ama içerik yok. İki devletli çözümün neye benzeyeceği, karşı tarafa hangi imkanlar sunulacağı, mülkiyet konusunun ne şekilde aşılacağı, varlığı tescil edilecek Türk devletinin AB üyesi olup olmayacağı, garantörlük hakkının sürüp sürmeyeceği gibi konularda çok düşünülmediği anlaşılıyor.
Oysa Annan Planı ve sonrası müzakerelerde daha açık bir şekilde gördüğümüz gibi hukuken birleşmek de, hukuken ayrılmak da üstünde çalışılmayı, çatışan çıkarları maksimum düzeyde korumak için çaba harcamayı gerektiriyor. Zannetmeyelim ki ayrılık, daha doğrusu dünyanın, hepsinden önce de Rum tarafının kabul edeceği bir ayrılık birleşmeden daha az sancılı olacak, bir çırpıda tüm sorunlar bitecek, Rum tarafı her türlü talebinden vaz geçecek.
Muhtemelen bu aşamada nasılsa kimse iki devletli çözümü kabul etmez diye düşünülüyor, Türkiye ve dünya siyasetindeki diğer sorunlara öncelik tanınıyor. Süreçle sonuç arasında gidip gelen, müzakerede egemen eşitlik talebiyle iki devletli çözümü -yapıcı olduğunu varsayan muğlaklıkla- sanki birmiş gibi savunan duruşla yetiniliyor. Olasıdır ki bu tutum bir pazarlık pozisyonu olarak görülüyor, Güvenlik Konseyi kararları dikkate alınıyor.
Sebep bu bile olsa bence Jack Straw gibi şahsiyetlerin soruna müdahalesi, Ukrayna Savaşı’nın yarattığı konjonktür, Çin-Amerika rekabeti, AB’nin otonomi arayışı, İngiltere’nin Kıbrıs sorununu bilen Jill Morris’i Ankara’ya büyükelçi ataması ve daha pek çok neden Türkiye’nin de, KKTC’nin de iki devletlilikten ne kast ettiğini, nasıl bir çözüm öngördüğünü bir an önce belirlemesini, slogan aşamasından plana, yol haritasına yönelmesini gerekli kılıyor.
Daha önce de yazdığım gibi ben iki devletli bir çözümün kolay kolay kabul edileceği kanaatinde değilim. Rumlar iki devletli çözüme federal çözümden çok daha fazla direnecek, gerçekleşmesini önlemek için AB üyeliklerinden Amerika’daki lobilerine kadar her türlü imkanı kullanacaktır. Rusya da çözümsüzlüğü teşvik edecektir. Ayrıca federal çözümü de bundan önce olduğu gibi bundan sonra da istemeyecektir.
Fakat inanıyorum ki iki devletli modelin içinin yine de doldurulması, Türkiye bu çözümü samimiyetle talep edecekse hem KKTC, hem de GKRY ile yeni ilişki modelleri geliştirmesi gerek. Bana ilk aşamada KKTC ile adadaki askeri varlığımız için bir anlaşma yapılması, ikinci aşamada da GKRY’nin kontrolündeki topraklar üstünde tanıdığımız egemenliğinin teyidinin tanıma ve açılması talep edilecek bir diplomatik temsilcilikle vurgulanması düşünülebilir gibi geliyor…