İyi mi yoksa kötü mü oldu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan Dünya Kupası’nın açılış törenlerine katılmak için gittiği Katar’da Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile el sıkıştı, daha sonra yaptığı açıklamada da bu kısa karşılaşmanın iki ülke ilişkilerinin normalleşmesine katkıda bulunacağını vurguladı. Umarım onun dediği gibi olur ayaküstü görüşmeleri ilişkilerdeki tıkanıklığın aşılmasına, diplomatik normalleşmeye zemin sağlar.
Unutmayalım ki Mısır önemli bir ülke. 1978’den bu yana İsrail ve Amerika’yla geliştirdiği özel ilişkileri var. Halkının yoksulluğuna, ekonomisinin kırılganlığına rağmen askeri ve siyasi açıdan güçlü. Filistin’den Yemen’e Arap dünyasını ilgilendiren pek çok sorunda söz sahibi. Katar kadar olmasa da gaz zenginliği yolunda ilerliyor. Üstelik Yunanistan ve GKRY ile de “flörtleşiyor”.
Doğrudur, desteklediğimiz ve desteklememiz de gereken bir iktidarın askeri darbeyle devrilmesinin hoş karşılanması mümkün değildi. Fakat tepkimizin düzen değişikliğine yol açmayacağı 2013 statükosuna geri dönülmeyeceği yıllar öncesinden anlaşılmalıydı. AB, ABD, Rusya ve daha kim varsa herkesin darbeyi meşru gördüğü bir yerde kendimize manevra alanı tanımalıydık. Bağlayıcı açıklamalar yapmamalıydık.
* * *
Belki gücümüzü ve etkimizi abarttığımızdan, belki başka yerlerde desteklediğimiz grupları yalnız bırakmayacağımız mesajı vermek istediğimizden, büyük bir olasılıkla da itirazlarımızın içeride prim yapması yüzünden sesimiz geri adım atmayı zorlaştıran bir tonda çıktı, diplomatik inisiyatif geliştirme imkanlarımız sınırlandı. Neyse ki şimdi Katar’ın kolaylaştırıcılığıyla barışmanın önündeki önemli bir engel kalktı.
Muhtemelen iki cumhurbaşkanı karşılaşması öncesinde taraflar görüşmüş, anlaşmış, temel parametreler üstünde uzlaşmıştı. Geriye bir tek selamlaşma, kısa da olsa bir buluşma kalmıştı. O da gerçekleşti, Türkiye’nin uzunca bir süredir ilişkilerinin gerildiği uzak-yakın güney komşularıyla “barışma” sürecine BAE, Suudi Arabistan ve İsrail’den sonra Mısır da katıldı.
Sırada Suriye’nin olduğuna şüphe yok. Esad rejimiyle müzakerelerin başladığını zaten biliyoruz. Onunla da ilişkiler normalleşirse Türkiye’nin “Arap Baharı” sırasında açtığı büyük parantez kapanacak, Suriye, Libya başta olmak üzere pek çok başka yerde edindiği kazanımlarını konsolide etmesi, zararları kâra çevirmeye çalışması mümkün olacak.
Sığınmacıların gönüllü geri dönüşünden ekonomik çıkarların pekişmesine, ad-hoc ittifakların anlamsızlaşmasından PKK gibi sorunların yönetimine önümüze yeni fırsatlar çıkacak. Arap dünyasından Türkiye’nin soyutlanması daha da zorlaşacak. Rusya-Ukrayna emsalinden hareket ederse Türkiye sorunlar yerine çözümlerin parçası olarak görülecek.
Ben, temel tutum ve çıkarlardan taviz verilmeden gerçekleşen her tür yakınlaşmanın bizim için iyi olduğu ve olacağı kanaatini taşıyorum. Yeter ki tek taviz el sıkışmak, daha önce söylenenleri unutmak olsun. Mısır’la yakınlaşmamız Libya veya Doğu Akdeniz konusunda ya da öngöremeyeceğimiz başka yer ve alanda sonuç doğuracak geri adımlar atmamız anlamına gelmesin.
* * *
Ama keşke Cumhurbaşkanı Erdoğan da daha önce bu kadar kesin konuşmasa, kendini bağlayıp Sisi ile görüşmesi sonrasında zor durumda kalmasaydı. Türkiye de daha esnek hareket edebilse, öngörülü davranabilse, önleyici diplomasinin bilinen olanaklarından yararlanabilseydi. Yine de sadece keşke. Çünkü bu artık bizim değil onun sorunu.
Katar ziyareti öncesinde yüksek perdeden açıklamaları, Sisi hakkındaki sert sözleri Mısır’la olan ilişkilerin normalleşmesinin önündeki en önemli engellerden biriyken hepimizin sorunuydu. El sıkışmasının ardındansa onun sorunu oldu. Doğrudan ve dolaylı eleştirilerin hedefi haline geldi. Eskiden söyledikleri hatırlandı ve hatırlatıldı.
Ancak Türkiye’nin esnek ve çok boyutlu gündeminde bunun kendisi için de uzun süre sorun olarak kalacağını zannetmiyorum. Sanırım birkaç güne geçmiş unutulur, her zaman olduğu gibi geleceğe, günün diğer önemli konularına eğilinir. Bu arada da ilişkilerin normalleşmesi, kırgınlıkların geride bırakılması, Türkiye’nin yalnızlıktan kurtulması yolunda dilerim ilerlenir…