Hinz ve Callamard’a göre dronlar...

Ne Fabian Hinz ne de Agnes Callamard Türkiye’de herhangi bir gazetenin ya da köşe yazarının önemseyip adlarını yazısının manşettine taşıyacak kadar önemli isimler. Biri Berlin’de yaşıyor, belli ki Ortadoğu’yu takip ediyor. Diğeri ise bir zamanlar BM’e danışmanlık yapmış. Benim dikkatimi çekmeleri DW’nin insansız hava araçları (İHA) üstüne hazırladığı bir haber-yorum sayesinde oldu.

Haberde görüşü sorulan Hinz insansız hava araçlarının yayılmasının tehlikeli olduğunu çünkü Ortadoğu’daki dengeleri değiştirdiğini, eskiden çatışmaların sonucunun kestirilebildiğini ama İHA’lar yüzünden bunun artık imkansız hale geldiğini söylüyor. Önerisi öngörülebilirlik adına, insansız hava araçlarının kontrol altına alınması.

Callamard da 2020 Aralık ayında The Bulletin of Atomic Scientis’de çıkan yazısına atıftan anlaşıldığına göre Hinz’in görüşünü destekler bir tavır sergiliyor. İHA’lar, daha doğrusu SİHA’lar artık iyice tehlikeli olmaya başladı, kontrol edilmeleri şart diyor. Aynı haberde en etkili yöntemin üretim merkezlerini vurmak olduğunu iddia eden akademisyenlere de yer verilmiş ama yazının özü teknoloji transferinin kontrolü yönünde.

***

DW’nin alıntıladığı görüşlerin tümünün haksız ya da yersiz olduğunu söylemek imkansız. Bu tür silahların terör örgütlerinin eline geçmesinin önlenmesi özellikle önemli. Haberde aktarıldığına göre 102 devletin yanı sıra 63 devlet dışı aktörde de bu tür silahlar/araçlar bulunuyormuş. En küçüğünün ve en az gelişmişinin dahi ciddi zaiyatlara yol açabildiği düşünüldüğünde uluslararası bir kontrol mekanizmasının oluşturulması kaçınılmaz.

Ama sadece yayılmasının değil aynı zamanda sayısının ve tipinin sınırlanması da şart. Nasıl ki nükleer silah taşıyan farklı menzilli füzeler sınırlanıyorsa ileride bu tür silah sistemlerinin de yetenek, menzil ve taşıdıkları yük bazında belli sınırlamalara tabi tutulması daha istikrarlı, daha öngörülebilir bir dünya için gerekli. Ayrıca bu tür silah sistemlerinin yapay zeka ile donatılmalarının doğuracağı sorunlara da şimdiden çözümler üretmeli.

Otonom sistemler savaş suçu işlerse kimin sorumlu olacağı, hatta sorumlu olup olmayacağı dahi belirsiz. Var olan ve temeli 1987 yılında G7 bünyesinde varılan nükleer silah taşıma yeteneğine sahip balistik füzelerin yayılmasını önlemeye yönelik Füze Teknoloji Kontrol Rejimi’ne (MTCR) sonradan eklenen 500 kilo yük taşıyabilecek ve 300 kilometre mezile sahip SİHA’lar için geliştirilen mutabakat da kabul edelim ki yetersiz.

Yani küresel ve kapsamlı bir İHA/SİHA rejimi yaratılması, sivil ulaştırma dışında kalan alanların etkin bir şekilde kurala bağlanması gerekiyor. Ancak bu kısıtlamalar nükleer silahların yayılmasının önlenmesi için imzalanan NPT’de gördüğümüz gibi istisnalar ve ayrıcalıklar içermemeli. Herkes için geçerli olmalı. Bölgesel bazda uygulanacak bir rejim yerine küresel olan hedeflenmeli. ABD, İsrail ya da başka bir ülke insansız hava aracı kullanırken diyelim ki Türkiye’den fedakarlık beklenmemeli.

Tabii ki amaç askeri üstünlüğü başkalarına kaptırmamak değilse. İstikrar ve uluslarası barış gerçekten önemseniyorsa. Doğrusu ben DW’nin Ortadoğu’yu merkezine alan haber-yorumdan genel bir kısıtlamadan çok sınırlı bir engelleme hevesi sezdim. Bu bölgedeki İran başta olmak üzere bazı aktörlerin imkanlarının engellenmesinden bahsedildiğini düşündüm.

Tam da Türkiye’nin insansız hava araçları alanında atılım yaptığı bir dönemde bu tür yazıların çıkması, kısıtlamanın mantığının bölgeye dayandırılması ilginç geldi. Askeri amaçlı insansız hava araçları konusunda bölgesel bir rejim oluşturulmasından, yayılmasının ve teknolojik gelişmesinin engellenmesi için bir çalışma başlatılmasından ve buna Türkiye’nin pek çok konuda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmasından endişe ettim.

***

Çünkü bir kez bu tür rejimler kurgulandığında, sözleşmeler imzalandığında dışında kalmak da, uyum sağlamamak da zor oluyor. BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni imzalamıyorsunuz ama yarattığı rejim sizi bağlıyor, tanımlar, sınırlamalar bu sözleşmeye istinaden yapılıyor. Benzeri hukuki olmaktan ziyade siyasi bağlayıcılığı olan MTCR rejimi için de geçerli. Bana göre Türkiye’ye yarardan çok zarar veriyor.

Umarım, Türkiye’yi yönetme konumunda olanlar, bazılarını kendilerinin yarattığı bunca sorun arasında böylesi konulara da zaman ayırabiliyordur. Libya’dan Suriye’ye, Irak’tan Karabağ’a bize ciddi askeri ve siyasi üstünlük sağlayan, artık ihracat kalemi haline de dönüşen insansız hava araçları hakkında geliştirilmeye çalışılan rejimler için harcanan çabaları takip edebiliyordur.

Unutmayalım ki teknolojik üstünlük yeterli değil. Hukuken de üstün olmamız, yaratılan rejimlerin, yönetim anlayış ve modellerinin parçası haline gelmemiz gerekiyor. Ben iktidarın yerinde olsam ülkemin işine yarayacak rejimi kendim geliştirir, başkalarının yazacağı metinleri eleştirip düzeltmeye çalışmakla, düzeltemediklerimin dışında kalmakla vakit ve enerji harcamazdım. İlle de bölgesel rejim denirse önceliğimi devlet dışı aktörlere yönelik olmasına verirdim. İyi ve huzurlu bir Pazar günü dileğiyle…

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum