Dünya düzeninin geleceği Ukrayna’ya mı bağlı?
Minnesota Üniversitesi’nden Tanisha Fazal’ın foreignaffairs.com’da 6 Nisan’da yayınlanan makalesine göre başlıktaki sorunun cevabı evet. Eğer uluslararası toplum Rusya’ya yeterince tepki göstermezse, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesini önleyemezse, 1648’den bu yana gelişen İkinci Dünya Savaşı sonrasında tartışmasız hale gelen devletlerin toprak bütünlüğü ilkesi artık başkaları tarafından da ihlal edilecek, devletler güç kullanarak toprak edinmeyi normal karşılamaya başlayacak.
Mesela Azerbaycan Ermenistan’la olan toprak ihtilafını, Çin Tayvan ile olan sorununu, Sudan Etiyopya ile sınır uyuşmazlığını güç kullanarak çözmeye kalkışacak. Normlar, ilkeler yıkılırsa dünya sahipsiz ve kontrolsüz kalacak, gücü gücü yetene saldıracak. Uluslararası Adalet Divanı’nın El Salvador ile Honduras arasındaki toprak ihtilafına 1986’da bulduğuna benzer barışçıl çözümler artık tarih olacak.
***
Bu yüzden Ukrayna’daki savaş Ukrayna’nın çok ötesinde anlam ifade ediyor ve yazar açıkça söylemese de Rusya’nın yenilmesi gerekiyor. Ayrıca Rusya’nın Ukrayna’nın sadece hepsini değil bir kısmı ilhak etmek istemesi de önlenmek, tamamından çıkmadan konan yaptırımlar kaldırılmamak zorunda. Aksi takdirde normsuz ve ilkesiz bir dünyada yaşamak durumunda kalabiliriz.
Fazal, sarsıntı geçireceğinden endişelendiği dünya düzeninin diğer ilkelerinin ihlal edilmesini, Amerika’nın başkalarının siyasi bağımsızlığını yani egemen eşitliğini görmezden gelmesini, müdahale etmeme prensibini bulduğu her fırsatta çiğnemesini, sistemin bekası açısından önemli görmemiş. Nedense Westphalia Antlaşması ile kurulduğu söylenen devletler sisteminin “toprak” dışındaki diğer iki ilkesini unutmuş.
Oysa onlar da önemli ve aslında üç ilke de sürekli ihlal ediliyor ama sistem yine de iyi kötü çalışıyor. Zaten sistemi yok edecek olan da Ukrayna’daki savaşın Rusya’nın kısmi ya da mutlak galibiyeti olamaz. Rusya kaşını gözünü yararak istediğini aldı diye Çin ya da bir başkası maliyetli olduğu şimdiden belli olan maceralara kalkışmaz. Sistemi yıkacak olan savaşın tırmanması, küreselleşmesi, nükleerleşmesidir.
Unutmayalım ki, pek çok başka devletin ardından Slovakya’nın da Ukrayna’ya ağır silahlar vermesi, Rus ordusunun sivilleri hedef almayı adet haline getirmesi, masum olmadığı konusunda en ufak bir şüphem bulunmayan Putin’in giderek daha fazla şeytanileştirilmesi her iki taraf için de krizin rasyonel yönetimini imkansız hale getiriyor. Ukrayna Cumhurbaşkanı da çarpıcı konuşmalarıyla ne yazık ki dünyayı bir felakete doğru sürüklüyor.
Savaşın tırmanmadan sürmesi dahi sistemin bekası için tehlikeli. Tahıl ve enerji fiyatlarının artması hepimizi etkiliyor. Fakat asıl dünyanın güneyindeki ülkeleri çok daha ciddi bir şekilde etkileme potansiyelini içinde barındırıyor. Profesör Fazal gibi akademisyenlerin “devlet ölümleri” kadar insan ölümlerinden de korkması, Afrika’da açlıktan ölebilecek insan sayısının Ukrayna savaşında ölenleri kat ve kat geçebileceğini anlaması gerekiyor.
Dünyanın popülizme, duygu istismarına değil bu büyük krizin akılcı yönetimine ihtiyacı var. Saldırganlık ve savaş suçları tabii ki karşılıksız kalamaz. Ancak suçlular cezalandırılacak ya da suç üstünden siyaset yapılacak diye gelecek de ıskalanamaz. Bu krizin çok daha büyük trajedilere neden olabileceği artık görülmeli. Karşılıklı beklentileri dengeleyecek bir formül üstünden taraflar uzlaştırılmaya çalışılmalı.
***
Ukrayna krizinin nasıl tırmandığını, bu hale geldiğini anlamak isteyenler için okunacak çok şey mevcut ama görece tarafsız bir bakış açısı arıyorsanız Türkçesini henüz raflarda göremediğim Stephen Cohen’in 2019’da Hot Books’dan yayınlanan “War with Russia?” (Rusya ile Savaş?) kitabını öneririm. Bana anlatımı da anlattıkları da ilginç geldi. Putin’e biraz fazla sempati ve empatiyle yaklaşsa da gözlem ve analizleri soğuk kanlı. Farklı yerlerdeki konuşma ve yazılarından derlenmiş. Kitabının kapağında sorduğu soru da hayati.
Bir başka hafta sonu önerim ise Türkiye’yi, Türkiye’nin kendini Doğu ile Batı arasında nasıl ve neden konumlandırdığını merak edenler için önce Cambridge (2011), sonra da Koç Üniversitesi yayınları arasında çıkan Ayşe Zarakol’un “After Defeat” (Yenilgi Sonrası) kitabı. Orhan Pamuk’la başlayıp Erving Goffman’la, onun Türkçeye damgalama, bazen de etiketleme olarak çevrilen, utandırmayı, aşağılamayı da kapsayan “stigma” kavramıyla şekilleniyor. İçinde Türkiye kadar Japonya’yı ve günümüzün sorunu Rusya’yı da barındırıyor. Okunmayı derseniz fazlasıyla hakkediyor…