Çıkarlar örtüşmezse…
Dünya siyasetinde ittifaklar da “dostluklar” da çıkarları korumak için kurulur. İtici güç tehdit algısında yatar. Biri bir yerden tehdit algılarsa, algıladığı tehdit kendisinin baş edemeyeceği büyüklükteyse, müttefikler aramaya, hatta içinde yer aldığı ittifakı sorgulamaya başlar.
Mesela Türkiye’nin yaptığı gibi Sovyet tehdidi yüzünden NATO’ya girer. Uzun yıllar NATO’nun güvenlik şemsiyesinden yararlanır. Ama günün birinde yararlandığı şemsiyenin yeni tehditler karşısında çok da işe yaramadığını görünce yeni arayışlara başlar. Çünkü üyesi olduğu ittifakın “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” diyen ilkesi en hayati gördüğü ve öyle de olan bir alanda işlememektedir.
***
Türkiye’nin en güçlü müttefiki güvenliğini tehdit eden, ülkesinde her gün ölümlere neden olan bir terör örgütüne, PKK’ya çeşitli kılıflar bularak dolaylı yollardan da olsa destek vermektedir. Üstelik önceleri taktik olarak görülebilecek, IŞİD’e karşı savaşta anlam ithaf edilebilecek bu destek giderek stratejik nitelik kazanmakta, Türkiye’nin Suriye’deki etkin müdahalesine rağmen kesilmeyeceği izlenimi doğurmaktadır.
Kasım ayındaki başkanlık seçiminin şu sıralardaki en şanslı adayı bile sanki NATO müttefiki Türkiye’nin hassasiyetleri, çıkarları, güvenlik endişeleri yokmuş gibi konuşmaktadır. IŞİD’e karşı savaşta PYD’yi daha da silahlandıracağını, yani güçlendireceğini söylemektedir. RAND gibi düşünce kuruluşlarının Suriye’nin geleceğine ilişkin çalışmaları da Türkiye’nin endişelerini pekiştirmektedir.
Türkiye tabii ki Amerika ile olan ilişkilerini kopartmayacak tabii ki NATO’dan çıkmayacaktır. Çıkması NATO’yu, Amerika’yı karşısına alması anlamına gelecek, çıkarlarını daha zor korumasına yol açacaktır. Ama Rusya Devlet Başkanı Putin’in son ziyareti sırasında konuşulanlardan ve basına yansıyanlardan görüldüğü gibi Türkiye artık bariz bir şekilde yeni dostluklar, ad-hoc da olsa yeni ittifaklar aramaya başlamıştır.
Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkileri de dünya siyasetinin doğası gereği mükemmel olmayacak, iniş ve çıkışlarla dolu olacaktır. Çıkarlar ve beklentiler Suriye’de başta olmak üzere pek çok yerde örtüşmeyecek, ancak Türkiye’nin temel güvenlik endişeleri Rusya ile olan işbirliği sayesinde çok daha kolay korunabilecektir. Unutmayalım ki Suriye’deki etkin güç artık ABD değil Rusya’dır.
Suriye hava sahası üstünde Rusya’nın askeri veto hakkı vardır. Suriye rejimi adına ateşkes mutabakatlarını dahi Rusya imzalamaktadır. Suriye sorununa bir çözüm bulunacaksa bu çözüm Rusya’nın rızasıyla bulunacaktır. Ayrıca Rusya hem Suriye’de hem de Ortadoğu’da kalıcıdır, ABD’nin bıraktığı boşluğu doldurmaya, siyasi fay hatlarındaki çatlakları kullanmaya adaydır.
Bu durum, doğal olarak Türkiye’nin Suriye’deki önceliklerini gözden geçirmesine, siyasi çözümün sonucunu değil sürecini önemsemesine yol açacaktır. Amerika’nın önemsemediği PKK tehdidini Rusya’ya önemsetmek için Türkiye’nin de adım atmasına, beklentilerini kalibre etmesine ihtiyaç olacaktır. Esasında Türkiye beklentilerini kalibre etmeye, siyasi üslubunu yeni gerçekliğe göre ayarlamaya başlamıştır.
***
Türkiye pek çok konuda eleştirilebilir ama güvenlik endişelerinin giderilmesi için attığı adımların rasyonel olmadığını, çıkarlarını maksimize etmeyi hedeflemediğini kimse söyleyemez. Türkiye zorlansa da bedel ödemek zorunda kalsa da bir kez daha değişen koşullara uyum sağlama yeteneğine sahip olduğunu Rusya hamlesiyle ispatlamıştır. İlişkilerini normalleştirmiş, karşılıklı bağımlılığı enerji işbirliğiyle güçlendirmiştir.
Şimdi yapılması gereken bu hamlenin doğuracağı bölgesel ve küresel manevra imkanlarından yararlanmak, rezonansı her yerde hissedilen bu güçlü “dostluğu” ABD ile olan ilişkilerinin yönetilmesinde kullanmaktır. Tehdit etmeden, pazarlık konusu yapmadan ama Rusya’nın çıkar ve beklentilerini karşılamak zorunda kalacağımızı Amerika’ya hissettirerek, çaresiz olmadığımızı göstererek…