Birileri barış olsun istemiyor mu?
Ukrayna savaşı geçtiğimiz perşembe ağır bir insani bilançoyla ilk ayını geride bıraktı. On binlerce insan öldü, yaralandı, milyonlarcası evinden barkından ve işinden oldu. Rusya askeri, siyasi ve ekonomik anlamda büyük bedel ödedi. Ukrayna’nın pek çok şehri, köyü, kasabası yıkıldı, yok oldu. Savaş biraz daha sürerse iki tarafın da kendini toparlaması yıllar alacak, dünyanın geri kalanı da tahıl ve enerji fiyatlarındaki artış başta olmak üzere savaştan giderek daha çok etkilenecek.
Savaşın tırmanma, önce bölgesel sonra küresel hale dönüşme, hatta nükleer olma olasılığı dahi var. Bir yandan Ukrayna’nın müttefiklerini suçlama, onlardan hesap sorma merciine dönüşen fakat aynı zamanda bıkkınlık da yaratmaya başlayan Cumhurbaşkanı, diğer yandan Rusya’yı Ukrayna’da tutmak ve yıpratmak için elinden geleni yapan yakın ve uzak komşuları tırmanma riskini güçlendiriyor. Miktarı, cinsi ve markası açıklanan silah yardımları çatışmayı NATO koruma alanına doğru itiyor.
Savaşın bir an önce bitmesi herkesin çıkarına. Ama galiba herkes aynı kanıda değil. Biden hafta sonunda Rusya’da rejim değişikliği istediği anlamına gelecek, Putin’i haklı çıkartacak ve müzakere masasından uzaklaştıracak bir açıklama yapmaktan kaçınmadı. Her ne kadar bunun Amerikan Başkanı’nın artık alışılan gaflarından biri daha olduğu söylense de pek çok “Batılı” kanaat önderi konuşmasının barışı teşvik edecek mahiyette olmadığının altını çizdi. Bana da sanki Amerika savaşı kontrollü bir şekilde uzatmak istiyor gibi geldi.
Belki yanılıyorumdur derken İstanbul’daki teknik düzeydeki barış/ateşkes görüşmeleri başlamadan gazetelere Rusya adına arabuluculuk yapan Batı kamuoyunun yakından tanıdığı bir oligarkın haftalar önce Ukrayna’da zehirlenmiş olabileceği haberleri yansıdı. “Bağımsız” bir gazetecilik ağı tarafından “keşfedilen” ve Wall Street Journal’la çarpan etkisi yaratan haberde Abromoviç’in hafif semptomlar gösterdiği, çok etkilenmediği yazılsa da manşetler daha ağır ve önemli bir olaydan söz eder gibi atılmıştı.
Neyse ki dün Dolmabahçe’de bir araya gelen Rusya ve Ukrayna delegasyonları bu tür açıklamalardan ve haberlerden etkilenmedi de barış yolunda önemli adımlar atıldı. Henüz hiçbir şey kesin olmamakla birlikte taraflar belli ki uzlaşmaya eskisinden çok daha yakın ve statükoyu 15 yıllığına dondurmak gündemlerinde. Ukrayna NATO üyeliği dışında bir güvenlik formülü arıyor, AB üyeliğinde ısrar ediyor. Rusya ise kazanımlarını konsolide etmeye çalışıyor. Kırım konusu da Rusya’nın lehine çözüleceğe benziyor. Ayrıca bazı bölgelerde çatışmaların hafiflediğine ilişkin haberler de geliyor.
Umarım barışa taraflar kadar üçüncü taraflar da inanır ve samimi olarak teşvik eder, dendiği gibi önce dışişleri bakanları, sonra da başkanlar, cumhurbaşkanları düzeyinde toplantılar gerçekleşir de bu sorun hiç olmazsa askıya alınır. Sanırım artık Ukrayna mevzi başarılarına rağmen Rusya’yı yenemeyeceğini, Rusya da daha fazla yıpranmasının kendisi dışında herkesin işine yarayacağını gördü. Bir taraf insanlarını kaybetti, öteki taraf askerlerini, teçhizatını ve algılanan askeri ağırlığını.
Rusya sanıldığı kadar korkulacak bir güç olmadığını kalkıştığı anlamsız ve tamamen gereksiz savaşla tüm dünyaya gösterdi. Ciddi sayıda zıhlı aracı, tankı tahrip edildi, üst düzey komutanları hedef alındı, çatışmaya hiç de hazırlık olmadığı, uygulamaya çalıştığı taktik ve stratejinin çağdışı kaldığı, teknolojiyi yakalayamadığı, lojistiği hesaba katmadığı anlaşıldı. Savaş bitse de kendini kolay kolay bitmeyecek ambargolara, yaptırımlara maruz bıraktı. İstikrarsızlaşması olasılığını arttırdı.
Üstelik savaş NATO’yu da Avrupa güvenliğinin ayrılmaz parçası haline getirdi. ABD’nin Batı kampındaki liderliğini tescil etti. Bundan sonra Fransa’nın stratejik otonomi hayalinin gerçekleşmesi imkansıza yakın. Beyin ölümü jargonu 24 Şubat’ta tarih oldu. Trump’ın yarattığı güven bunalımı, Biden’ın Afganistan’dan çekilmesinin sarsıntıları Putin tarafından telafi edildi. Savaş bitse de nasılsa “Soğuk Savaş” sürecek, Avrupa Amerika’ya dayanmak mecburiyetinden görünebilir bir gelecekte vaz geçemeyecek.
Yine de Amerikalılar ve muhtemelen İngilizler savaşın uzamasını, Rusya’nın daha çok yıpranmasını isteyebilirler. Ancak bu tırmanma riskini arttırır. Şu anda öngörülemeyen pek çok türev sorun daha ortaya çıkar. Tahıl arzındaki küresel daralma, enerji fiyatlarındaki olağanüstü artış görece yoksul ülkelerin istikrarsızlaşmasına yol açar. Avrupa bir kez daha mülteci paylaşım sorunu yaşar. Rusya ve Çin daha çok yakınlaşır. Olasıdır ki Ukrayna liderliği de moral üstünlüğünü, ahlaki cazibesini yitirir.
Tüm bu ve benzeri nedenler yüzünden en azından sürdürülebilir bir ateşkeste uzlaşılması, tarafların çatışmaya değil uzlaşmaya teşvik edilmesi herkes için gerekli. Bizim de bıkmadan ve usanmadan barış dememiz, barış için elimizdeki tüm imkanları kullanmamız şart. İyi başladık, iyi götürüyoruz. Yeter ki böylesi süreçlerin risklerinin bilincinde olalım. Üçüncü tarafların bazen diplomasi zeminini başkasına kaptırmak istemeyebileceğini, bazen de gerginliğin sürmesinden yarar sağlamayı düşünebileceğini aklımızın bir yerlerinde tutalım…