Biri Moskova’ya, diğeri Washington’a…
Avrupa Birliği ve NATO’nun iki güçlü ülkesinin siyasi liderleri Ukrayna merkezli küresel krizi konuşmak için Pazartesi günü Washington ve Moskova’da temaslarda bulundu. Almanya Başbakanı Scholz ABD Başkanı Biden’la, Fransa Cumhurbaşkanı Macron Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin’le görüştü. İki başkentte de tam bir mutabakata varılamadı. Sorun henüz çözülemedi.
Yine de görüşmelerin Moskova aksının daha başarılı geçtiği söylenebilir. Hiç olmazsa Putin Macron’un önerilerinden bazılarını kabul edilebilir bulduğunu açıkladı. Biden ise sorunun tırmanmaması için ne yapacağını değil tırmanması halinde ne yapacağını vurgulamayı tercih etti, kendini Almanya Başbakanı yerine koyarak yeni Kuzey Akım hattını kapatacağını dünyaya ilan etti. Ama nasıl kapatacağını belirtmedi. Umarım aklında Almanya’yı işgal planı yoktur!
***
Aslında iki görüşmeden de çıkan sonuç sürpriz olmadı. Macron’un ziyaretinden zaten mucize beklenmiyordu. Çünkü Fransa Cumhurbaşkanı Ukrayna ile Rusya arasındaki sorunu, yani hastalığı değil daha çok semptomlarını konuşmak için Moskova’daydı, ardından da Kiev’e geçip iki ülke arasındaki gerilimi düşürecek, daha önce Almanya ve Fransa önderliğinden Normandiya’da bulunan formülün geliştirilmesini konuşacaktı.
Oysa yapması gereken güvenlik garantilerini konuşmak, Ukrayna ve Rusya arasında değil Amerika ile Rusya arasında arabuluculuktu. Macron Moskova’dan sonra Kiev yerine Washington’a gitmeliydi. Kim bilir belki de Almanya ve Fransa aralarında işbölümü yapmış, Biden Scholz’a düşmüştü. Alman Şansölyesi Rusya’nın çıkarlarını dikkat almak gereğini ABD Başkanına anlatmıştı.
Ama eğer bu varsayım doğruysa Biden Scholz’u pek anlamışa benzemiyor. O daha ziyade Almanya’nın hala güvenilir bir müttefik olduğunu ispatlamak, Amerika’nın Almanya’ya istediğini yaptırabileceğini göstermek, Ukrayna’ya silah satmamasından, krizi tırmandırmak istememesinden rahatsızlık duyan kanaat önderlerine, düşünce kuruluşlarına ve medyaya mesaj vermekle meşguldü.
Neyse ki, Amerika da NATO da Rusya’nın taleplerine yazılı birer cevap verdi. Putin’in söylediğine göre onlar da yakında karşı cevabı verecekler ve bu yazışma/notlaşma bir süre daha devam edecek. Belli ki Rusya’nın beklentilerini tam olmasa da büyük ölçüde karşılayan, asker konuşlanmasına sınırlama getiren, silah sistemleri üstünde bir mutabakat içeren ve Ukrayna’nın NATO üyeliğini dışlayan bir formül bulunacak.
Bu krizden en karlı da Rusya çıkacak. Her şeyden önce kazanımlarını konsolide edecek, Amerika ile Avrupa’nın arasını açacak, gerilimi ve müzakereyi biraz da sürdürebilirse Avrupa Birliği ve NATO içinde vizyonlar, stratejiler çatışması yaşanmasına neden olacak. ABD’nin stratejik ipoteğini koruma ve NATO’nun Avrupa kanadını dikkate almama çabası geri tepecek. Rusya Fransa’nın ve Almanya’nın inisiyatiflerine sempatiyle baktıkça NATO siyasi olarak zayıflayacak.
Daha da önemlisi Cuma günü Putin’in Pekin ziyaretinde gördüğümüz gibi Çin-Rusya yakınlaşması Amerika’nın her iki ülkeye de uyguladığı baskı nedeniyle ivme kazanacak. Dünya ticareti ve belki mali sistemi yeni enstrümanlara kavuşacak, dolar yerine başka para birimleri ya da araçları kullanıma sokulacak. Üstelik de Rusya krizin bedelini bizlere, artan enerji fiyatlarıyla dünyanın geri kalanındakilere ödetecek.
***
Sorun Macron’un dediği gibi gerçekten karmaşık. Bir yanda Rusya’nın ihtirasları var, diğer yanda meşru beklentileri. Herkesin de ayrı ayrı ajandası. Ukrayna derseniz iyice karışık ve karmaşık. Bir tarafı AB diyor, diğer tarafı Rusya. Bölünmüş, parçalanmış, pek çok anlamda hayal kırıklığı yaşamış bir ülkeden söz ediyoruz. Hem güvenliğini, toprak bütünlüğünü sağlamak için destek bekliyor, hem de daha büyük amaçlar, hedefler için kullanılmaktan, Amerika ile Rusya arasında sıkışıp kalmaktan korkuyor.
Geçmişe baktığı zaman da böylesine büyük gerilimler sonrasında varılacak mutabakatın statükonun, başka bir deyişle bölünmüşlüğünün zımnen de olsa kabulü olacağını, Kırım’ı da artık geri alamayacağını sanırım görüyor. Fransa, Almanya ve Amerika da dahil pek çok ülkenin kontrolünü kaybettiği toprakları geri almasını sağlamaya değil Rusya’nın daha fazla toprak talep etmesini önlemeye, caydırmaya çalıştığını muhtemelen anlıyor…