Yasanın kaynağı din değil beşeri iradedir

Müslüman dünyadaki yönetim anlayışının demokratik siyasete neden evrilemediği konusunda farklı tartışmalar yapılmış, ancak ne hikmetse kamil manada demokratik bir sistem inşa edilememiştir.

İslam’daki ‘Şura’ meselesi üzerinden yapılan tartışmalarda ‘Şura’nın demokrasiyle benzerlikler taşıdığı konusunda farklı tezler ileri sürülmüştür. Özellikle son yüzyılda yapılan çalışmalarda şuranın, meşruiyet ve demokrasi ilişkisinin ele alındığı görülmektedir.

Hatta öyle ki kimi araştırmacılar şura pratiğinin İslam öncesi Arap toplumunda örneklerinin bulunduğuna işaret etmektedirler. Araplarda her kabilenin bir şeyhi bulunuyordu ve şeyh, yönetimle ilgili kararlarda kabilenin ileri gelenlerine danışmak zorundaydı. Bu şurayı oluşturanlar elbette seçilmiş kişiler değildi ama genel iradeyi temsil etmesine dikkat ediliyordu.

Hz. Peygamber döneminde de şura uygulamaları devam etmiş, Kur’an’da peygambere yönetim ve devlet işlerinde Müslümanlara danışması açıkça önerilmiştir. Yani İslam öncesi var olan bu prensip değiştirilmemiştir. Kur’an’da şura ile ilgili ayetler de son derece açıktır: “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; umuma ait işlerde onlarla istişare et (onlara danış)…” (Ali imran, 3/159.) Diğer bir ayette ise “Onların işleri aralarında şura iledir” ifadesi kullanılmaktadır. (Şura, 42/38.) Ayetlerden anladığımız şudur ki istişare sonucunda alınan kararlarda olumsuz sonuçlar çıksa da istişareye devam edilmesinde sayısız faydalar vardır. Nitekim Hz. Peygamber Uhut savaşında Medine’den çıkılmaması görüşünde olmasına rağmen, Medine dışına çıkma taraftarı olan sahabenin kararına tabi olmuştur. Mağlubiyete rağmen, sonrasında da istişareye devam edilmiştir.

Değerli bir bilim insanı olan Fazlurrahman’ın şura meselesi konusundaki yaklaşımı, Müslümanların yaşadığımız yüzyılla sağlıklı irtibat kurabilmeleri açısından son derece önemli. Kur’an’ın, Müslümanların işlerini ve meselelerini eşit bir mevkide karşılıklı istişare ile çözmeleri gerektiğini vurgulayan Fazlurrahman, bu istişarenin siyasi, dini, toplumsal ve ekonomik bütün alanlar için geçerli olduğunun altını çizer. Ona göre Kur’an’ın bu açık “Şura” emri, hiçbir zaman kurumsallaşmamıştır. Fazlurrahman, Kur’an’ın ‘Şurası’nın sünni siyaset kuramcıları tarafından tahrif edildiğini, bunun “yöneticinin bizzat kendisinin danışmaya uygun gördüğü kişilere danışması”na dönüştürüldüğünü belirtir. (Allah’ın Elçisi ve Mesajı, s.23-24)

Maalesef Müslümanlar ‘Şura’ prensibini kurumsallaştıramadıkları gibi dünyadaki demokrasi ve hukuk alanındaki gelişmeleri de zamanında ve doğru okuyamadıkları için ne yazık ki henüz yaşadığımız yüzyıla gelebilmiş değiller.

Bugünün dünyasından baktığımızda görmemiz gereken gerçek şu ki özellikle ‘Şura’ ve yasamanın kaynağı konusunda, İslam siyaset geleneğinin artık değişim yaşaması bir zaruret haline gelmiş bulunmaktadır. Ayrıca Müslüman zihninin, yaşanan çağın gerçekliğini kavrayabilmesi açısından, galiba bugüne kadar tavsiye niteliğinde görülen ‘Şura’ yaklaşımının değişerek artık bir zorunluluk haline geldiğinin anlaşılması gerekiyor.

Neden Şura meselesinin yaşadığımız çağın diliyle yeniden okunması gerektiğini tartışırken, Müslüman Alimler Birliği kurucu üyesi Casir Avde’nin bu konudaki değerlendirmesinin altını çizmek gerekiyor: “Eski asırlarda olsa da şartları ve o zamanki primitif/ gelişmemiş yaşam, emirin hak üzere olmasına ve yanındaki bütün müsteşarlarının tamamının doğru üzere olmalarına imkan tanımış olabilir. Ancak bugün hayat farklılaştı. Baskı ve diktatörlüğün içine düşmekten dolayı duyulan korku, sadece halkın gücüne dayalı modern medeni devlet kurmak bütün bunların hepsi ‘Şura’yı zorunlu kılmaktadır ve zikredilen hükümlerin ve yetkilerin yöneticiden ümmete (halka) intikal etmesi ve ümmetin yetkilerin kaynağı ve siyasi anlamıyla yasanın kaynağı olması gerekmektedir.” (Şeriat ve Siyaset Arasında, s.52)

Şura prensibinin demokrasiyle benzerliğinin olup olmaması elbette tartışılabilir. Ancak bildiğimiz bir gerçek var ki Hz. Peygamberin yönetim ve devlet meselelerini tartışarak ve onlara danışarak yürütmesi örneğini de dikkate alarak içinde bulunduğumuz çağda da yasama ve yürütmenin ‘halkın iradesi’ ile olması gerektiği gerçeğini kabul etmek durumundayız. Bu durum günümüz Müslümanları açısından da hayati bir öneme sahiptir.

YORUMLAR (154)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
154 Yorum