Siyasi putlaştırmanın İslam kültüründeki kökleri

Tarih boyunca hemen bütün kültürlerde siyasal putlaştırmanın farklı versiyonlarını görmek mümkün.

Mesela Avrupa’da Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından 20. yüzyılın başlarına kadar imparator, topraklarında çeşitli ulusları barındıran yüce bir hükümdardır. Ve Sezar’ın diktatörlüğü sorgulanamaz niteliklere sahiptir. Ama bu kutsallıklarına rağmen imparatorlar senatörler tarafından seçilirdi.

Aynı şekilde Türklerde, tartışmasız bir biçimde egemenliğin kaynağı Tanrı kabul edilmekte ve egemenlik iktidardaki kutsal hanedana Tanrı tarafından verildiği görüşü benimsenmiş ve egemenlik hanedan üyeleri arasında paylaştırılmıştır.

Kısacası Doğu toplumlarında, özellikle de Müslüman coğrafyalarda krallar, sultanlar, padişahlar Tanrıların yeryüzündeki temsilcileri olarak kabul edildikleri için göklerden gelen güçleri vardı, bu yüzden de sorgulanamaz ve hesap sorulamaz bir yüceliğe sahiptiler.

Mesela Maverdi’ye göre Allah bitkileri cansız varlıklara, hayvanları bitkilere, inşaları da hayvanlara üstün kılmıştır. Dolayısıyla Allah tıpkı insanı diğer varlıklara üstün kıldığı gibi birçok yönden kralları da insanlara üstün kılmıştır. Yine Maverdi’ye göre, kral Allah’a benzemek zorundadır, çünkü o Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir.

Krala itaatin güvence altına alınması konusunda Maverdi şu tespiti yapıyor: “Şüphesiz ki Allah Sübhanehü, yönetilenlerden sultanın fiillerine yönelik gelebilecek itiraz maddelerinin önünü kesti, onun çalışmalarına yönelebilecek sivrilmeleri önledi ve halk kesimine sultana itaati, onun yönetimine boyun eğmeyi vacip kıldı, onlara sultanın emirleriyle yasakları arasında hareket etme yetkisi verdi.” (Muhammed Abid el-Cabiri, Arap Ahlaki Aklı, s297)

Kuşkusuz o dönemdeki Müslümanların devlet yapılarındaki bu görüntünün temelinde Ardeşir’in büyük etkisi vardır. Sasani kralı olan Ardeşir hükümdarlığı beşeri bir durum olarak değil, tanrı vergisi olarak görmektedir. Bu arada hatırlatalım, Ardeşir’in ‘Vasiyetnamesi’nin bir benzeri olan Machiavel’in ‘Prens’ adlı eseri de Avrupa’da kralların ve despot liderlerin ilham kaynağı olmuştur.

Bu çerçeveden bakıldığında İslam siyaset kültüründeki putlaştırma görüntülerinde kadim Sasani bakış açısının izlerinin olduğu bir gerçektir. Bu putlaştırmayı kutsayan anlayışın özellikle İbnü’l Mukaffa ve benzeri isimlerin siyaset metinleri üzerinden İslam kültürüne taşındığı bilinmektedir. Bu konuda Arap-İslam kültürünün önemli alimlerinden el-Cahız’a nispet edilen et-Taç adlı eserdeki şu ifadeler, meselenin vahametini açıkça ortaya koymaktadır: “Kaçınma ve alternatifini bulma imkanı varken(…) herhangi bir şeyde hükümdarla ortak olmaya yeltenen kişi, şeriata muhalif ve asi olmuş olur.” (Şankıti, İslam Medeniyetinde Anayasal Kriz, s.343)

Maalesef Sasani geleneğindeki putperestlik kültüründen İslam kültürüne sızan bu putlaştırma geleneği, yüzyıllar içinde Müslüman dünyada giderek kökleşmiş ve bir bakıma despotizmi meşrulaştıran bir geleneğe dönüşmüştür.

Eğer Müslüman toplumlar Hz. Peygamberin ortaya koyduğu örnekliği doğru okumayı başarabilselerdi, eminim bugün İslam ülkelerini kuşatan hesap vermez, sorgulanamaz nitelikler taşıyan otoriter liderler ayıbını konuşuyor olmayacaktık.

Peygamberin sözü o kadar açık ki… “Ben bir kral veya hükümdar değilim. Kureyş’ten, Güneş’te kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum!..” (İbn-i Mâce, Et‘ime, 30; Hâkim, III, 50/4366)

İnsanların dilindeki kutsallaştırma ifadelerinin toplumun kültüründeki siyasi putperestliğin göstergesi olduğunu belirten el-Kevakibi’nin (1800’lü yılların önemli entelektüellerinden) şu ifadeleri doğrusu başka söze gerek bırakmıyor: “Hikmet ehli bazı kişiler şöyle söylemişlerdir: Yönetimin ulaştığı istibdat derecesini gösteren en iyi delil; kralların aşırı şekilde yüceltilmesi, devasa sarayların inşa edilmesi, gösterişli törenler ve teşrifat merasimleri düzenlenmesi, ihtişamlı sembollerin sergilenmesi ve tüm bu göz alıcı tören ve kutlamaların abartılmasıdır. Hükümdarlar(…) böyle göz alıcı ihtişamları sergileyerek halklarının kalplerine korku salarlar. Onursuz kişi nasıl kibre yelteniyorsa, bilgisiz adam nasıl kendini tasavvufa veriyorsa, yalancı nasıl ikide bir yemin ediyorsa ve malı mülkü az olan kişi nasıl süslü kıyafetlere sığınıyorsa; aynı şekilde despot yönetici de bu tür göz boyayıcı şeylere sığınır ve böyle şeylerin arkasında gizler kendini.” (el-Kevakibi, Tabai’ül-istibdat, s.53)

Özetle ifade etmek gerekirse, yüzyıllar içinde Avrupa dahil bütün dünyada diktatörlerin, despotların hükmettiği ve sorgulanamaz nitelikler taşıdığı dönemler olmuştur. Ancak talihsizlik o ki Avrupa diktatörler çağını kapatıp anayasal demokrasiler dönemini başlatabilmişken, Müslüman toplumlar otoriter yönetimler çağını kapatarak henüz yeni dünya ile tanışamamışlardır.

YORUMLAR (74)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
74 Yorum