Şangay hayalleri yeni Hitler duvarına çarptı
21. yüzyılda Nazi hayalleri kuran Putin’in Ukrayna’yı işgal ederek katliamlar yapması, aslında bütün insanlığa karşı yapılmış bir insanlık suçudur. Yüreğinde birazcık olsun insana dair sevgi besleyen hiçbir bireyin böyle bir suça ortak olması düşünülemez, bizdeki bir takım romantik solcular hariç…
Kuşkusuz sadece eski Marksistler değil, bazı İslamcı kesimler de “dostumuz Putin” masalına kendilerini fazlaca kaptırdıkları için şu günlerde müthiş bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Burada tuhaf olan, romantik Marksistlerle AK Parti İslamcılarının Putin hayranlığında buluşması…
Tuhaflık dediysem lafın gelişi… Zira gerek Ortodoks solcular, gerekse İslamcılar genel olarak kendilerini Batı ittifakı ve NATO karşıtlığı üzerinden tanımlarlar. Dolayısıyla her iki tarafın da “Şangay hayalleri” kurmalarında çok da fazla bir tuhaflık yok. İşte tam da bu yüzden romantik Marksistler ve AK Parti İslamcıları yeni Hitler’e pek de toz kondurmak istemiyorlar.
Hatırlayalım, Türkiye’nin özellikle son yıllarda Avrupa’dan uzaklaşmasıyla birlikte Türkiye-Rusya-Çin ekseninde yeni arayışlara girmesi “Türkiye’nin de içinde yer aldığı yeni bir dünya kuruluyor” şarkılarının söylenmesine yol açmıştı.
Bu çerçevede Erdoğan-Putin zirvelerinin, Türkiye’de “yerli-milli” hamaseti üzerinden estirilen rüzgarların altını çizmekte yarar var. Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan daha 2012 yılında Rusya ziyaretinde Putin’e “Zaman zaman bize takılıyorsun, AB’de ne işiniz var diyorsun. O zaman ben de şimdi size takılayım, haydi gelin bizi Şangay Beşlisi’ne dahil edin, biz de AB’yi gözden geçirelim” diyerek bir eksen tercihine işaret etmişti.
İşte şimdi, hiçbir stratejik ve siyasi akla dayanmayan “Şangay hayalleri”nin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Hemen belirtelim, elbette bütün dünya ile olduğu gibi Rusya’yla da, Çin’le de siyasi, ticari ve diplomatik ilişkiler kurulmalıdır. Hele de Türkiye gibi hassas bir coğrafyada yer alan bir ülke için bu ilişkiler elzemdir.
Ancak Osmanlı’dan bu yana Batı ittifakı içinde yer alan Türkiye’nin Avrupa’ya meydan okuyarak bütün yumurtalarını Rusya sepetine koymasını tarihsel gerçeklikle de, jeopolitik dinamiklerle de izah etmek mümkün değildir.
Unutmayalım ki Türkiye, Rusya’nın emperyal bir iştahla Kars, Ardahan ve Boğazlarda hak iddia etmesi yüzünden NATO ittifakına dahil olmuştur ve halen de NATO’nun önemli bir müttefikidir. Bütün ülkeler için geçerli olduğu gibi Türkiye için de dış politika geçici heveslerle değil, diplomatik gerçekliklerle yürütülmek zorundadır.
Sonuç olarak dönemsel gerilimlere, siyasi farklılıklara ve çıkar çatışmalarına rağmen, başka ülkelerle ilişkileri göz ardı etmeden Türkiye’nin Batı ittifakı içinde yer alması bir zarurettir.
Putin’le birlikte Nazi hayallerine kapılan Rusya’nın önce Kırım’ı ilhak edip şimdi de Ukrayna’yı işgali, Türkiye’nin NATO üyesi olmasının bizim için ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Demek ki NATO üyesi olmak ülkeler açısından çok kıymetli bir kazanımmış. Nitekim Putin’in emperyal hedefleri arasında yer alan ülkeler NATO içinde yer alabilmek için şu günlerde yeni bir arayış içindeler. Çünkü gözüne kestirdiği ülkeleri işgal etme hayaliyle yanıp tutuşan Putin’i durdurabilecek tek güç Batı ittifakıdır.
Evet bugün Rusya kendini en çok güçlü hissettiği bir dönemde ilhak ve işgal hevesine kapılmıştır. Ancak önümüzdeki süreçte göreceğiz ki Amerika ve Avrupa’nın yaptırımları hayata geçmeye başladıkça bu “işgal macerası”nın Rusya’ya faturası ağır olacaktır.
Bugün geldiğimiz noktada Ukrayna’nın işgalinden bile ders almayan ve hala despotik ülkelerle stratejik ittifak hayali kuranların zihinsel arızalarını tedavi etmek mümkün değil belki ama en azından marjinal kaldıklarını görmek de insanlık için bir umuttur diye düşünüyorum.
Umarız tarih ve diplomasi hafızası zayıflayan Türkiye, Rusya’yla hiçbir stratejik gerçekliğe dayanmayan sınırsız ilişkinin nasıl bir maliyet üreteceğini Ukrayna’nın işgaliyle daha yakından görür ve buna göre dış politika parametrelerini yeniden gözden geçirir.
Umarız Ukrayna olayında “NATO’nun daha esaslı adım atması gerekirdi” diyerek şahin duruş sergileyen, ancak
Avrupa Konsey’inde Rusya’nın üyeliğinin askıya alınması yaptırımı oylanırken “çekimser” oy kullanan Türkiye daha aklı selim bir dış politika vizyonuna dönmeyi başarır.