Son günlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başlattığı “evde ziyaret” hamlesini yeni bir siyasi arayışın, bir başka deyişle kan kaybeden AK Parti-MHP koalisyonuna biraz olsun nefes aldırmanın bir tezahürü olarak değerlendirmekte yarar var.
Her ne kadar koalisyon ortakları, her gün kötüleşen ekonomide enflasyonun, işsizliğin halkın tahammül sınırlarını aştığı bir ortamda kağıt üzerinde her şeyin güllük gülistanlık olduğu, Türkiye’nin yükseliş trendine girdiği gibi yapay bir algı oluşturmada çok başarılı olsa da hayat pahalılığını birinci elden yaşayan büyük kitleler ülkenin nereye gittiğinin farkındalar.
Şu bir gerçek ki Türkiye’deki yazılı ve görsel medyanın yüzde 90’ı iktidarın tam denetimi ve kontrolü altında olduğu için topluma muhteşem bir Türkiye resmi çizmek son derece kolay. Mesela, iktidara iliştirilmiş hangi gazete ve televizyonu açsanız hemen hepsinde bütün dünyanın pandemi sürecini çok kötü yönettiği, Avrupa ve Amerika’nın çöküşte olduğu şeklinde bir haber bombardımanı ile karşılaşabilirsiniz. Ama ne hikmetse bütün dünya hızlı bir aşı kampanyası yürütürken, biz henüz halkımıza yetecek miktarda bir aşıyı bile temin edebilmiş değiliz.
Aslında gerek salgın, gerekse ekonomideki veriler yeterince şeffaf olmadığı için toplumdaki tahribatın hangi boyutlarda olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Ama bu durumun siyasi sonuçları olacağı kesin. Doğal olarak ekonomide ve salgında çözüm üretememenin sonuçları doğrudan iktidarın hanesine yazılacaktır.
İşte iktidar ortaklarını tedirgin eden ve telaşla yeni arayışlara yönelten de bu sıkıntılı Türkiye resmidir. Bu yüzden de şimdiden 50+1 telaşı başlamış bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Oğuzhan Asiltürk ziyaretini bu fotoğrafla birlikte değerlendirmek gerekiyor. Aslında lisanı hal ile söylenmek istenen şudur; ulusalcı-milliyetçi ittifakın gemisi her taraftan su alıyor, acaba Asiltürk Saadet Partisi’ni bu gemiye bindirerek Cumhur İttifakı’na bir hayır-hasenatta bulunabilir mi?
Asiltürk’ün Kudüs Tv’ye yaptığı açıklamalar, Saadet’i gemiye bindirme işinde hatırı sayılır bir mesafenin alındığını gösteriyor. Asiltürk diyor ki: “İleride şöyle mi yaparız böyle mi yaparız demenin zamanı o noktaya geldiğimiz zaman, seçime bir hafta kala buna karar verilir. Yapılır. Ondan önce bunu açıklarsam bir bölünme meydana gelir. Ben bunu açıklamam. Ne yapacağım kalbimde durur. İki topluluk var. İkisiyle de görüşerek bizim davamızın başarıya ulaşmasında en doğru yol hangisiyse ona karar verir ilan ederiz.”
Açıklamanın satır araları dikkatle okunduğunda aslında mutabakatın sağlandığı, “bölünme tehlikesi” gerekçesiyle Asiltürk’ün nihai açıklamayı ertelediği anlaşılıyor. Bundan sonraki süreç nasıl işleyecek bekleyip hep birlikte göreceğiz. Ama anlaşılan o ki Saadet Partisi’nin ittifak gemisinde yer alabilmesi için Temel Karamollaoğlu’nun bir şekilde denklem dışında tutulmasıyla gerçekleşebilecek.
Asiltürk’ün hukukun üstünlüğü, özgürlük ve şeffaflık gibi ilkeleri var mıdır bilemem, ama Temel Bey demokratik değerler konusunda son derece hassas. Nitekim Karamollaoğlu önceki gün yaptığı açıklamada “Biz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı incitmek istemiyoruz” şeklinde zarif bir göndermede bulunarak dedi ki: “Gerçek dostlar birbirinin hatasının üstünü örten değil, uyarıda bulunup hatırlatma yapanlardır. Yanlışların ortadan kalkması için acı söylüyoruz. Saadet Partisi şahısları değil, ilkeleri konuşur.”
İşte tam da bu yüzden AK Parti-MHP-Perinçek gemisine Karamollaoğlu ile birlikte gitmek pek mümkün gözükmüyor. Muhtemelen Temel Bey’siz bir formül üretilecektir...
Ama unutmamak gerekiyor ki, eğer bugün Saadet Parti’si siyasette önemli bir aktör haline gelmişse bu Temel Karamollaoğlu’nun eseridir. Muhtemelen Oğuzhan Asiltürk ömrünün sonbaharını AK Parti, Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek’e muhteşem bir kıyak çekerek noktalamak istiyor. Asiltürk’le birlikte gemiye kimler atlar bilemem, ama Saadet camiasının bu intihar dalışına katılmak niyetinde olmadığı kesin.
