Özgürlükler için ‘deli taklidi’ yapmak zorunda kalmak
Tarihin hemen bütün dönemlerinde gerek Müslüman, gerekse başka toplumlarda insanların en tabii hakları üzerinde baskılar olmuş, devleti yönetenlere yapılan eleştiriler, itirazlar hep bozgunculuk ve fitne olarak tarif edilmiştir. Ortaçağ Avrupası’nda Engizisyon düzeninde farklı düşünen, Kilise hegemonyasına itiraz eden, düşüncelerini özgürce ifade etmek isteyen sayısız bilim insanının, din mensuplarının, filozofların, sıradan insanların ne tür zulümlere maruz kaldığını, giyotin vahşetiyle nasıl yok edildiklerini hepimiz biliyoruz.
Her ne kadar İslam toplumlarında engizisyoncu bir anlayışın hakim olmadığı gibi bir kanaat varsa da, bu çok da doğru bir yaklaşım değildir. Zira İslam tarihine daha yakından baktığımızda benzer bir engizisyon düzeninin orada da farklı bir şekilde hükmünü icra ettiğini rahatlıkla görebiliriz.
Bu konuda Prof. Dr. Mehmet Azimli’nin hazırladığı “Müslümanların Engizisyonu” kitabında çok dikkat çekici örnekler var. İbnu’l Heysem mesela... Sultanların gazabından kurtulmak için deli taklidi yapan İbnu’l Heysem mantık, politika, şiir, müzik, teoloji, optik, astronomi ve matematik alanlarında 90 kadar eser yazmış bir bilim insanı. Heysem, Müslümanlar tarafından geliştirilen momentum kavramını “Kitab el-Menazır” (Optik hakkında kitap) adlı eserinde tanımlamış ve optik biliminin gelişmesinde öncü olmuş bir isimdir. Heysem’in bu eseri Pecha, Witello, Rocer Bacon, Kepler, Snell Fermat ve Descartes gibi pek çok ünlü optikçinin kuramlarının oluşumunda etkili olmuştur.
Gerçeği bulmak için duyu verilerinden hareket ederek akli bilgiye ulaşmanın gerekliliğinin altını çizen Heysem, bilimsel gelişmenin ancak eleştirel düşünce ile mümkün olabileceğine inanmaktadır: “İlmi eserleri inceleyen kimsenin amacı gerçeğin bilgisine ulaşmaksa, kendisini o eserdeki fikirlerin hasmı (antitezi) yerine koyup o gözle okumalı ve bütün yönleriyle sorgulayıp eleştirmeli; aynı zamanda kendi görüşünü de eleştirerek müellife karşı hoşgörüsüz davranmamalı. Böyle bir yöntem izleyecek olursa hakikatler apaçık ortaya çıkar...” (Müslümanların Engizisyonu-2, s.220)
Evet bugün artık Ortaçağ’da değiliz, engizisyonlar yok, insanlar diri diri yakılmıyor ya da giyotinle hayatlarına son verilmiyor. Ama düşüncenin, ifade özgürlüğünün üzerindeki baskılar devam ediyor ve bir başka engizisyon uygulanıyor artık. Hiç uzağa gitmeye gerek yok, daha geçtiğimiz aylarda İslami kesimde farklı düşünen bazı yazarlar için “Mürteddir, katli vaciptir” ifadeleri kullanıldı bu ülkede... “Müslümanların Engizisyonu” kitabını hazırlayan Mehmet Azimli’nin Gazete Duvar’dan İslam Özkan’a verdiği röportajdaki şu ifadeleri fevkalade düşündürücüdür: “Geçenlerde bir ilahiyat hocasına yönelik “Önce 100 değnek vurulmalı, düşüncesinden dönmezse katledilmeli” gibi fetvalar verdiler, isim vererek ilim adamlarını hedef gösterdiler. Bu ilim adamı yüzde yüz yanlış da söylemiş olabilir. Yanlış bile olsa İslam tarihinde reddiye geleneği var. Çıkarsınız muarızınızın fikirlerinin yanlış olduğunu ispatlayan kitaplar yazarsınız, bunu kanıtlarsınız. Kadim ulema bunu yapmış.”
Cemil Meriç’in ifadesiyle “düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı” bu ülkede, “itaat kültürü”ne alışamayan ve farklı düşünmekte ısrar edenlerin ya bedel ödemeye hazır olmaları, ya da “deli taklidi” yaparak baskının geçmesini beklemeleri gerekiyor. Maalesef İslam tarihinde de bilim, sanat ve düşünce insanları otokratların hışmından kurtulmak için aynen böyle davranmışlardı. Azimli’nin kitabındaki İbnu’l-Heysem örneğinde olduğu gibi... Fatımi Halifesi Hakim-Biemrillah öfkelenip kendisini öldürtmek isteyince İbnu’l-Heysem Halife ölünceye kadar deli taklidi yaparak hayatta kalmayı başarabilmiştir.