Önce taştan gövdeler yontup, sonra iblis diye taşlıyoruz...

Halen yaşamakta olduğumuz iktisadi, siyasi ve toplumsal savrulmanın sağlıklı bir analizini yapmakta zorluk çekiyoruz. Çünkü bu alanların hem günlük hayatımıza dokunan somut sonuçları hem de kültürel ve sosyolojik manada derin kökleri var.

Doğal olarak içinden çıkamadığımız ya da çözüm üretemediğimiz her konuda ucuz şablonlarla sloganlar üretip, bir bakıma iblisleştirerek şeytan taşlama işine girişiyoruz.

Diyelim ki aklı ve bilimi devre dışı bıraktığımız için derin bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Aslında çözüm belli, rasyonetileteyi kabul ederek iktisadi faaliyetlerin kendi kuralları içinde işleyişine imkan sağlamak… Ama biz irrasyonel olmayı tercih ederek suyu tersine akıtmaya çalışıyoruz. İşler içinden çıkılmaz hale gelince de kendi ellerimizle yeni iblisler icat edip “Dış güçler ve içerideki işbirlikçileri ekonomimizi çökertmek için bize saldırıyorlar” diyerek bütün bir toplumu adeta şeytan taşlama işine memur ediyoruz.

Diyelim ki bilerek ve isteyerek ‘hukukun üstünlüğü’nü yok sayıyoruz, demokratik değerlere itibar etmiyoruz, özgürlükleri şeytani bir kalkışma olarak görüyoruz. Doğal olarak bunun sonucunda Türkiye, Hukukun Üstünlüğü ve Özgünlükler Endeksi’nde antidemokratik ülkeler ligine düşünce de canımız sıkılıyor.

Diyelim ki yolsuzluk ve liyakatsizlik yüzünden ahlaki çürümenin ve yozlaşmanın zirve yaptığı bir dönemi yaşıyoruz, hal böyleyken bu görüntüyü perdelemek için yeni şeytanlara ihtiyacımız var demektir. Hemen hiç vakit kaybetmeden ahalinin taşlayacağı ‘terör’ şeytanını keşfedip “Sakın yanlış yapmayın, yoksa memleket teröristlerin eline geçer, beka sorunu ile karşı karşıyayız” diyerek derin bir nefes alıyoruz…

Bu vesileyle, Müslüman toplumlar için ahlaki ilkelere riayetin değil, şeytan taşlamanın daha önemli olduğunu bir kez daha anlamış oluyoruz.

Böyle bir tablo karşısında, ilk olarak demokrasi açığını kapatacak anayasal bir demokrasi inşa etmek yerine, bütün suçu bir aydın popülizmi olan “dış güçler”e yükleyerek “Batılı kurumlar bize demokrasi dayatamaz” benzeri hamasi söylemlerle etrafımıza kalın ve karanlık duvarlar örüyoruz.

İşte tam da bu zihniyet yüzünden, Müslüman toplumlar olarak neredeyse 7. Yüzyıldan bu yana modern anlamıyla düzgün işleyen bir demokratik sistem örneği ortaya koyabilmiş değiliz.

Kuşkusuz Müslüman dünyanın içine düştüğü bu çaresizliğin tek sorumlusu siyasetçiler değil, toplumun bir adım önünde olması gereken aydınlarımız da hep birlikte kolektif bir hasım bulup bütün günahları ‘şer’ kuvvete yüklemekte son derece mahirdirler.

Değerli bilim insanımız Sabri Ülgener, genellikle meselelere belli klişeler ve ezberler üzerinden yaklaşan ortalama aydın sınıfının kapitalizm karşıtlığını irdelerken çok dikkat çekici bir tespitte bulunuyor. Bu aydın sınıfının, kapitalizmin ne anlama geldiğini bilmese de ‘düşmanı’ kolayca bulduğunu belirten Ülgener şöyle diyor: “Ortalama aydının kapitalizm hakkında bildikleri ucuz cep kitaplarının pek de ötesine geçmiş sayılamaz. Ama orası önemli değil! Önemli olan, başı sıkıştıkça kabahati götürüp boynuna dolayacağı suçluyu-nihayet- adıyla sanıyla tanımış olmanın rahatlığıdır. Buluş yeni değil; belki insanlık tarihi kadar eski: Tıpkı ilkel insanın taştan gövdeler yontup sonra da iblis diye karşısına geçip taşlaması ve taşladıkça rahatlaması gibi, çağımız entelektüeli de saldıracağı gövdeyi hem de açık kimliği ile teşhis edilmiş halde görmenin keyfi ve rahatlığı içindedir. Neye el atsa altında o her kötülüğün ve tersliğin başı olan suçluyu bulacaktır. Söz gelişi, çile çekmiş bir neslin acılarından mı söz edilecek? Kalıp hazır: “Bütün gençlik yıllarını kapsayan o insanlık dışı kapitalist büyümenin biçimlendirdiği… bir kuşak!” (Zihniyet, Aydınlar ve İzm’ler, s.109)

Böyle bir zihniyet dünyasında, “insanlık dışı kapitalizm” ne demek diye soramazsınız, çünkü sıradan aydınlarımıza göre o artık kötülüğün tanrısıdır, iblistir ve de taşlanmayı hak etmiştir.

Maalesef günümüz Müslüman toplumlarının siyasetçileri, aydınları her geçen gün biraz daha kaybolan ahlaki değerleri ihya etmek yerine, hakikatten uzak tanrılaştırılmış değerlere tutunarak akan sel içinde başkalarıyla birlikte sürüklenip gitmeyi tercih etmiş bulunuyorlar.

Sözün bittiği yer tam da burası olsa gerek… Demek ki hukuk, özgürlük ve refah toplumları başka bir çağa evrilirken, biz Müslümanlar şeytan taşlamaya devam edeceğiz…

YORUMLAR (61)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
61 Yorum