Muhalefete muhalefet için yola çıkmak...
Türkiye’nin çok partili hayata geçtiği günden bu yana siyasi partiler içinde farklı ayrışmalar olmuş ve yeni partiler ortaya çıkmıştır. Bu ayrılıklardan doğan partilerin çok azı toplumda karşılık bulabilmiş, iktidar olmuş ve de uzun yıllar ülkeyi yönetmişlerdir. Bunun en son örneği de AK Parti’dir. Yeni kurulan partilerin önemli bir bölümü ise tabela partisi olmaktan öteye geçememişlerdir.
Dün olduğu gibi bugün de siyasette yeni arayışların olduğu bir vakıa. AK Parti’den ayrılan Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun kurduğu DEVA ve Gelecek Partisi bu arayışın son bir yıldaki örnekleri... Şimdi bunlara CHP’den önceki gün istifa eden Muharrem İnce de eklendi.
Babacan ve Davutoğlu’nun ayrılış gerekçeleri malum. AK Parti kuruluş ilkeleri ve misyonundan uzaklaştığı için parti ile yollarını ayırarak daha demokratik bir Türkiye hedefiyle yola çıktılar ve doğal olarak AK Parti-MHP koalisyonuna karşı ciddi bir muhalefet siyaseti yürütüyorlar. Ancak Muharrem İnce’nin ayrılış hikayesi biraz tuhaf...
Çünkü İnce muhalefete muhalefet ederek yola çıkmış bulunuyor. Evet düzenlediği basın toplantısında “Cumhur İttifakı ile birlikte olmayacağım” diyor ama ağırlıklı olarak hedefinde muhalefet var. CHP’nin “tabela partisi” olduğunun altını çizen İnce’nin şu sözleri daha çok Cumhur İttifakını mutlu edecek nitelikte: “Kimlerle yolumu ayırıyorum? Bir, ABD’den demokrasi dilenenlerle yolumu ayırıyorum. Atatürk’e kefere diyenleri yönetici yapanlarla yolumu ayırıyorum. Mustafa Kemal deyip, Mustafa Kemal Atatürk diyemeyenlerle yolumu ayırıyorum. Sorosçuları koruyanlarla yolumu ayırıyorum.”
Bu ifadeler, Cumhur İttifakı’nın epey bir zamandır dillendirdiği “milli muhalefet” söylemleriyle neredeyse tıpatıp örtüşen bir anlam ifade ediyor. İktidarın hasretle beklediği “milli muhalefet” böyle bir şey olsa gerek... Malum ABD Başkanı Biden’ın henüz resmen aday olmadan önce Newyork Times’e verdiği bir söyleşide, Türkiye’deki muhalefetle ilgili değerlendirmelerine öncelikle muhalefet partileri şiddetle itiraz etmiş, sonrasında iktidar Biden üzerinden muhalefeti suçlayarak bir algı oluşturmaya çalışmıştı. Dolayısıyla Muharrem İnce’nin CHP’ye “ABD’den demokrasi dilenenlerle yolumu ayırıyorum” şeklinde bir suçlamada bulunması bir bakıma iktidara lojistik destek olarak değerlendirilebilir. Bu arada İnce’nin Osman Kavala suçlamasının da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli ile aynı paralelde olduğunun altını çizmek gerekiyor. Yani Muharrem İnce de tıpkı Cumhur İttifakı gibi hiçbir kanıt olmadan uzun tutuklulukların sürmesinde bir beis görmüyor.
Elbette bir niyet okuması yapamayız, ama kabul etmek gerekiyor ki toplum hafızası “muhalefete muhalefet ederek” yola çıkan Muharrem İnce’yi doğal olarak Cumhur İttifakı’nın ittifak defterine kaydedecektir, o her ne kadar “muhalefeti bölmek niyetinde değilim” dese de...
Ayrıca açıkça ifade etmek gerekiyor ki İnce’nin ayrılış hikayesi pek de sahici gerekçelere dayanmıyor. Bir kere koalisyon ortakları muhalefeti hangi argümanlar üzerinden eleştiriyorsa, İnce de aynı argümanlarla muhalefete yükleniyor. İktidar, muhalefeti nasıl yerli ve milli olmamakla, “dış güçler”in uzantısı olmakla suçluyorsa, Muharrem İnce de aynı şekilde “ABD’den demokrasi dilenmekle” suçluyor.
Muharrem İnce’nin hangi ittifak içinde yer aldığının tespiti açısından galiba bir ayrıntıya dikkat çekmek gerekiyor. Biliyoruz ki Millet İttifak’ı içinde yer alan partiler güçlendirilmiş parlamenter sistem istiyorlar, yeni kurulan DEVA ve Gelecek Partisi de aynı şekilde güçlendirilmiş parlamenter sistemden yana. Ancak İnce’nin şu ana kadar parlamenter sistemi istediğine dair hiçbir açıklaması yok. Bu durumda Muharrem İnce’nin Cumhur İttifakı’nın memlekete armağan(!) ettiği yeni rejime daha yakın olduğunu söylemekte sanırım bir beis olmayacaktır.