Kur’an ayında kendimizi sorgulayabilir miyiz?

Ramazan, Müslümanlar açısından bir diriliş, rahmet ve yeniden tazelenme ayı…

Biliyoruz ki din, insan ilişkilerinin tamamını kuşatan, insani ve ahlaki davranışlar yanında tabiat ve eşya ile ilişkileri de düzenleyen bir özelliğe sahiptir. Bu bağlamda din, bir ibadetler bütününden öte inancın gereklerini aynı zamanda hayatın bütün alanlarına yansıtan bir bilinç de kazandırır.

Kur’an’ın pek çok ayetinde de müminlerin gündelik hayatlarında gözetecekleri insani ve ahlaki duyarlılıkları net bir şekilde önermektedir. Dolayısıyla imanın ahlaki boyutu, sadece bireysel davranışları değil, sosyal sorumluluk boyutunu da düzenlemektedir.

Kalp zenginliğini kazanmak açasından önemli bir fırsat olan Ramazan, aynı zamanda Hz. Peygamberin tarif ettiği ‘ahlaklı insan’ olmanın meziyetlerini yeniden keşfetmek içinde büyük bir fırsat. Özü itibariyle barışı, kardeşliği, rahmeti ve merhameti öğütleyen Hz. Peygamber, bu kavramların sadece mücerret iddialar olmadığını, esas itibariyle hayatın gerçekliği haline gelmesini istemiştir.

Ali Bardakoğlu Hoca, rahmet ve merhamet peygamberinin örnekliğini anlatırken şu önemli tespiti yapıyor: “O hiç kimseyi ayıplamamış, kötülüğe kötülükle karşılık vermemiş ve nefsi için intikam almamıştır. Etrafındakileri hiç incitmemiş, kendisinden talepte bulunanı geri çevirmemiştir. Dürüstlüğü, emaneti korumayı, insan haklarına riayet etmeyi, yetim ve kimsesizlere kol kanat germeyi, kimseyi incitmemeyi, iyilik yapmayı öğütleyen ve yaşayışıyla bunlara en güzel örnek olan ve bize bunu Sünnet olarak miras bırakan Peygamberimiz: ‘İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek anlamda iman etmiş olmazsınız’ buyurarak sevgi ve imanı toplumsal barışın, birlikte yaşamanın temel taşı yapmıştır.” (Yüzleşme, s.170)

Maalesef son yıllarda ramazanın ve topyekun ibadetlerin özünü ve esas itibariyle de hikmetini kaybettiğimiz için dinin kuşatıcı boyutunu adeta perdeleyerek ‘dindarlık anlayışı’nı da belli ritüellere hapsetmiş bulunuyoruz.

Belki hep temennide kalacak ama umarız bu ramazanla birlikte Müslüman toplumlar, rahmet dini olan İslam’ı sadece belli ibadetlerle sınırlı dar bir alana hapsetme anlayışından kurtulup sahici bir dindarlık anlayışına erebilirler.

Çünkü sahici bir dindarlık anlayışı, temel insan haklarının korunmasını, insan-kul hakkının gözetilmesini, kadın haklarının korunmasını, ehliyet ve liyakati esas almayı, şeffaflığı ve emaneti ehline teslim etmeyi öngörmektedir.

Kuşkusuz dinin öngördüğü, öğütlediği bu görevlerin muhatabı sadece bireyler değil, daha çok adalet dağıtma makamında olanların, insanların güvenliğini sağlamak ve haklarını korumakla yükümlü olanların omuzlarındadır.

Ancak hemen belirtelim, tek tek Müslüman bireyler sağlıklı bir dindarlık bilincine sahip olamazlarsa, yönetim kademesinde olanlardan hak talebinde bulunma imkanları da sınırlı olacaktır. Eğer Müslüman bireyler adaletsizlikler karşısında susarlarsa, hak gaspları ve liyakatsiz yöneticilerin toplumda yarattığı tahribatlara karşı seslerini yükseltemezlerse, Müslümanların yaşadığı ülkelerde, şehirlerde, beldelerde İslam’ın tarif ettiği erdemli bir toplumun inşası da asla mümkün olmayacaktır.

Şimdi bu Kur’an ayında, Türkiye dahil bütün bir Müslüman dünya olarak, bireysel ve toplumsal manada ciddi bir nefis muhasebesi yapıp neden Müslüman toplumların bilimde, teknolojide bu kadar geri kaldığını, hukukta, özgürlüklerde, insan haklarında ve yolsuzluklarda neden içler acısı bir halde olduğunu yeni baştan sorgulamak zorundayız.

Düşünün ki büyük bir deprem felaketi yaşadık, yüz bine yakın insanımızı kaybettik ve hala acımız devam ediyor.

Eğer aklın ve bilimin rehberliğinde ciddi bir muhasebe yapıp, neden sağlam binalar yapamadığımızı, neden şehirlerimizi yenilemeyi ihmal ettiğimizi sorgulamadan bütün bunları “kader planı”na bağlamayı tercih edersek, bilelim ki bu ve benzer acıları yaşamaktan asla kurtulamayız.

Eğer bu rahmet ayında kendimizi bir iç muhasebeye tabi tutmadan sırf siyasi hırslarımız adına bizim dışımızdakileri “düşman unsurlar” gibi göstererek birlikte yaşama irademizi ve en önemlisi de imanın bir göstergesi olan ‘birbirimizi sevme’ duygumuzu zehirlemeye devam edersek, bilelim ki asla sahici bir dindarlık bilincine sahip olamayız.

Eğer insani hasletlerimizi bozan küçük siyasi cambazlıklar adına aynı ülkede birlikte yaşadığımız insanlarımızı, komşularımızı, akrabalarımızı düşmanlaştırmaya devam edersek, bilelim ki ramazanın feyz ve bereketi kalplerimize asla uğramayacaktır.

YORUMLAR (74)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
74 Yorum