Kul hakkı ve faizin dolara endeksli hali
İktidarın, zenginlerin bankadaki paralarını korumak için dolara endeksli faiz garantisi veren kararının ardından bazı insanların sokaklarda halay çekerek sevinç gösterileri yaptıklarını gördüğümde bir dindar olarak içimde derin bir yaralanma hissettim. Bu nasıl bir şeydir Allah’ım… Ülkeyi yönetenler fakir-fukaradan topladıkları vergilerle zenginlere dolar üzerinden faiz garantisi veriyor ve bazıları bunu adeta bir bayram kutlamasına çeviriyor.
Herkesin daha iyi anlaması için meseleyi açıklığa kavuşturmakta yarar var; iktidar anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bir şekilde aldığı son kararla milletin vergilerini açıkça zenginlerin emrine sunuyor. Yani milletin rızası olmadan ‘kul hakkı’ üzerinde tasarrufta bulunuyor.
İşin en vahim olanı da bu karara en çok dindar kesimlerin seviniyor olmasıdır… Genellikle hocaların hutbelerde söylediği şudur: Allah, tövbe etmeleri durumunda insanların bütün günahlarını affeder, kul hakkı hariç… Haklarına tecavüz ettikleri insanlardan helallik almadıkları sürece Allah o günahlarını affetmez.
Dini namaz, oruç gibi belli ibadetlere indirgeyen ve dini değerleri adeta bir promosyon aracı haline dönüştüren günümüzün ‘görsel dindarları’ açısından bu değerlerin pek fazla bir anlam ifade etmediğini biliyorum ama hukuka, kul hakkına, adalete riayet etmek İslam’ın temel ilkelerini oluşturmaktadır.
Eğer iktidarın her icraatını kutsayarak bir keramet arayan dindarların hala Kur’an ve sünnet diye bir hassasiyeti kalmışsa aşağıdaki ayet ve hadisleri bir kez daha okumalarında yarar vardır diye düşünüyorum:
“Ey müminler! Birbirinizin mallarını (kumar, gasp gibi) haksız kazanç yollarıyla yemeyin. Hak sahibi olmadığınızı ve dolayısıyla günaha girdiğinizi bildiğiniz halde, başkalarına ait malların bir kısmını haksızca yemek için (‘Bu mal bana ait’ gibi asılsız iddialarla) dava konusu yapmayın.” (Bakara/188)
“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden evvel o kimseyle helalleşsin!” (Buhârî, Mezâlim, 10; Rikâk, 48)
İktidarın 84 milyonun vergilerini fütursuzca kullanarak sahnelediği yeni ekonomik oyunun, bir başka ifadeyle ekonomiye Amerikan dolarını kayyım atamasının sonuçlarını ve de acı faturasını pek de uzun olmayan bir süreçte net olarak göreceğiz.
Ama şunu biliyoruz ki 1970’li yıllarda denenen ve sonunda Türkiye’yi 70 sente muhtaç eden köhne sistemin, sanki yeni bir icatmış gibi bugün yeniden uygulamaya sokulması ülkenin fukaralığını daha da derinleştirecektir. Her ne kadar TÜİK kağıt üzerinde enflasyonu yine düşük gösterecek olsa da muhtemelen gerçek enflasyon daha da artacak ve ucuz ekmek kuyruğunda göz yaşı döken insanların acıları artarak devam edecektir.
Ancak hemen belirtelim, faizlerin dolarla garanti altına alınması işlemi sanki “Nas” söylemiyle meşrulaştırılıyormuş gibi bir algı oluşturmaktadır ki bu dine yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
Evet ülkeyi yönetenlerin iktidarlarını tahkim etmek ve ekonomideki çaresizliklerini örtmek için dini değerleri araçsallaştırmaya her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Ama bu tür söylemlerin ne tür tahribatlar yaratacağının farkında olduklarından emin değilim…
Şimdi soru şu; bugün ekmek kuyruklarında bekleyen, kiralarını ödemekte zorlanan insanlar, iktidarın bu dini söylemlerine inanarak yaşadıkları yoksulluğun faturasını dine yüklemeye kalkarlarsa bunun vebalini kim ödeyecek?
Unutmayalım ki iktidarın doları taçlandırdığını bile göremeyen ve “dış güçleri yendik” diye sokaklarda halay çekenler, yarın ekmeklerinin daha da küçüldüğünü gördükçe başka türlü konuşacaklardır.
Maalesef iktidar hiçbir iktisat literatürüyle izahı mümkün olmayan çılgın projeleriyle sadece Türkiye’nin ekonomik geleceğini karartmıyor, insanların dinle olan bağlarını da zaafa uğratıyor.
Ve korkarım ‘kul hakkı’nı dikkate almadan yazılan bu hikayenin sonunda hepimiz kaybedeceğiz…