Ufukta seçimlerin gözükmeye başlamasıyla birlikte iktidara da bir haller olmaya başladı…
Biliyoruz ki ekonomi iyi gitmiyor, her hafta denenen modeller bir işe yaramıyor ve halkın yoksulluğu daha da katlanarak artıyor. Kısacası iktidar insanları mutlu edecek hiçbir çözüm üretemiyor. Öyle anlaşılıyor ki ısmarlama fetvalarla ve nefesi kuvvetli hocalara okutmakla da ekonomi kolay kolay düzlüğe çıkacak gibi gözükmüyor.
Böyle bir tablo karşısında iktidarın telaşı artmış olmalı ki tıpkı yerel seçimler öncesinde olduğu gibi acilen korkutma politikalarına dönme ihtiyacı hissediyor. Anlaşılan bu konuda ilk olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden başlanacak… Bilindiği gibi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 12 Aralık’ta Meclis’te bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada, İBB’de 557 terörist olduğunu iddia etmişti. İki gün önce de büyükşehirde çalışan personellerin “terör örgütleri ile iltisaklı veya irtibatlı olduğu yönündeki ihbar ve tespitler üzerine” özel teftiş başlatıldığını duyurdu.
Ülkede yaşayan her vatandaş bilir ki belediyeler dahil devletin bütün kurumlarına alınacak kişilerle ilgili “İyi hal belgesi”ni savcılıklar verir. Bakan Soylu “İBB’de 557 terörist var” ifadesini kullanırken, acaba Adalet Bakanlığı’nın görevini yeterince yapmadığını mı söylemek istiyor?
Ayrıca Büyükşehir Belediyesi Soylu’nun açıklamasından hemen sonra gereğini yapmak üzere İçişleri Bakanlığı’na yazı yazarak isimlerin bildirilmesini istemiş ama hiçbir cevap verilmemiş. Bu durumda İçişleri Bakanlığı’nın bile bile görevini yapmadığına mı hükmedeceğiz, yoksa siyasi bir hesapla mı böyle bir çıkış yapılmıştır? Kim bilir bu hamle belki de sadece bir rol kapma yarışıdır…
Kim ne derse desin Bakan Soylu öyle bir pas verdi ki İmamoğlu’na sadece golü doksana atmak kaldı, İmamoğlu’nun ifadeleri aynen şöyle: “Sayı veriyorsunuz bunlar terörist diyorsunuz hükümde bulunuyorsunuz sonra teftiş başlatıyorsunuz. Ya ne teftişi sen bakanlıksın, terörist konusunda takdirde bulunmuşsan, netleşmişse tut kulağından götür at hapse. Böyle bir sürecin uygulanması akıllara zarar.”
Açıkçası İçişleri Bakanı’nın bu hamlesinin AK Parti iktidarının ‘ortak kararı’ olduğu tezi çok da akla yatkın görünmüyor. Zira böyle bir yaklaşım sonunda ‘millet iradesine kayyım atama’ noktasına kadar gider ki bu AK Parti açısından kelimenin tam anlamıyla siyasi bir intihar olur. Eğer AK Parti iktidarının Ekrem İmamoğlu’nu bütün Türkiye’de efsane yapmak gibi bir niyeti yoksa…
Kuşkusuz bu hamleyi sadece İçişleri Bakanı’nın bireysel kararının bir sonucu olarak görmek de çok doğru olmayabilir. Görünen o ki siyasi getirisi iyi hesap edilemediği için sonuçları itibariyle bu hamle İmamoğlu’nun elini güçlendiren bir girişim olarak tarihe geçmiş bulunuyor. Nitekim günlerdir olayı terör üzerinden köpürterek manşetlere taşıyan iktidar yandaşı gazeteler, dün vites küçülterek bakanın açıklamalarını sıradan bir haber olarak vermeyi tercih ettiler. Muhtemelen birileri bu olayın AK Parti’ye zarar vereceğini kulaklarına fısıldamış olmalı…
Çünkü seçim geliyor ve AK Parti’nin sandıkta halktan “iyi hal kağıdı” almaya şiddetle ihtiyacı var. Unutmayalım ki Cumhur İttifakı yerel seçimler öncesinde de aynen bu yöntemleri uygulamış ve belediyelerde iktidarı kaybetmişti.
Herhalde hiçbir siyasi akıl millet nezdinde karşılığı olmayan denenmiş yöntemleri yeniden kullanarak sandığa gitmeyi aklından bile geçirmeyecektir. Ama ne yazık ki AK Parti artık kendi ilkelerine bile savaş açar hale geldiği için ‘bu tür absürt hamlelere itibar etmez’ diyemiyoruz. Dolayısıyla yarın bir gün, doğrudan kendi ayağına kurşun sıkmak anlamına gelecek adımlar atarsa doğrusu hiç şaşırtıcı olmaz…
İnanıyorum ki AK Parti içinde hala makuliyetten yana olan, siyasi adaba önem veren insanlar vardır ve onlar gerçekten bu gidişattan ıstırap duymaktadırlar. Umarız parti için bu yolun yol olmadığına inanan insanların, vicdanlarının sesini dinleyerek hakkaniyetli bir duruş ortaya koyabilirler…
