İktidar, politik hatalarıyla yüzleşebilir mi?
Siyaset, demokratik sistemler açısından hayati bir öneme sahiptir. Sistemin adı başkanlık ya da parlamenter olabilir, esas olan sistemin demokratik kriterlere sahip olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de halen yürürlükte olan bu alaturka sistemi ne yazık ki demokratik bir parametre içinde değerlendirmek mümkün değildir.
Dolayısıyla Türkiye’deki siyasi faaliyetlerin farklı bir zeminde tartışılma zarureti bulunmaktadır. Evet bu büyük bir talihsizlik ama gerçek şu ki; bugün itibariyle siyasetin icra-i faaliyette bulunabilmesinin tek yolu ittifak modelidir. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçtiğimiz hafta grupta yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile yönetildiği ve yönetileceği aşikardır” derken tam da bu gerçeğin altını çizmiştir.
Elbette cumhurbaşkanının bu alaturka sistemi savunmasından daha doğal bir durum olamaz, zira sistemi bizzat kendileri getirdiler. Esas problemli olan Erdoğan’ın İYİ Parti lideri Meral Akşener ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu HDP’nin gizli ortağı olmakla suçlamasıdır.
Oysa HDP geçtiğimiz günlerde 11 maddelik bir tutum belgesi açıkladı ve hiçbir ittifak içinde yer almayacaklarını, üstelik de İmralı’ya işaret etmeden net bir şekilde deklare etti ve dedi ki: “Parlamento seçiminde herhangi bir ittifak arayışı içinde olmayacağız. HDP, tek başına milletvekili seçimlerine katılacak. Ancak cumhurbaşkanlığı seçiminde Güçlü Demokrasi, Tarafsız ve Bağımsız Yargı, Kayyım Rejimi Değil Halk İradesi, Kürt Sorununda Demokratik Çözüm, Barışçı Dış Politika, Kadına Özgürlük ve Eşitlik, Ekonomide Adalet, Kamu Yönetiminde Liyakat, Doğaya Saygı, Gençler İçin Özgür Yaşam, Demokratik Anayasa ilkeleri çerçevesinde hareket edebileceğine inandığımız bir cumhurbaşkanı adayına destek vereceğiz.”
Herhalde birazcık akıl ve mantıkla hareket edebilen herkes bu cümleleri anlayabilecek bir hafızaya sahiptir.
Hal böyleyken muhalefete yönelik “gizli ittifak” suçlamaları, açıkçası bende başka bir hikayeyi çağrıştırdı… Bilindiği gibi 23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul seçimi öncesinde Cumhur İttifakı Öcalan’ın ‘kırmızı bülten’le aranan kardeşi Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkartarak Kürtlerin oylarını alabilmek için konuşma yaptırdı. Ayrıca Öcalan’ın Kürt seçmene çağrı niteliği taşıyan mektubunu yine TRT’de okutturdu. Dahası, çözüm sürecinde iktidar HDP milletvekillerini İmralı’ya gönderdi ve Öcalan’ın mektubunu Diyarbakır meydanında okuttu. Hemen belirtelim, o süreç terörün bitirilmesi konusunda önemli bir adımdı ve toplumda da bir umut oluşturmuştu, ancak sonu getirilemedi.
Şimdi Bahçeli destekli AK Parti iktidarı, muhalefeti HDP ile ‘gizli ortaklık’ yapmakla suçluyor. Unutmayalım ki HDP millet iradesiyle parlamentoya girmiş legal siyasi bir partidir. AK Parti ve MHP dahil bütün partilerin yer aldığı Meclis, dönüşümlü olarak HDP’li başkan vekili tarafından yönetilmektedir, bugüne kadar hiçbir AK Partili, ya da MHP’li bir vekil bu duruma itiraz etmemiştir. Çünkü bu parlamento milletin iradesiyle oluşmuştur, dolayısıyla kimsenin milletin iradesine kafa tutma hakkı da yoktur.
Ama şu bir gerçek ki mektubu TRT’de okutulan Öcalan da, yine TRT’de konuşturulan ve kırmızı bültenle aranan kardeşi de illegaldir, yani yasa dışı bir örgütün elamanıdır.
Peki bu durumda kim kiminle ‘gizli’ ya da açık ittifak halindedir?
İşte Cumhur İttifakı’nın esas cevaplaması gereken soru budur. Mesela Cumhur İttifakı’nın bileşenlerinden birisi çıkıp “Evet o gün Öcalan’ın kardeşinin TRT’ye çıkarılması bir hataydı” şeklinde bir özeleştiride bulunabilir mi? Bugüne kadar ittifaktan böyle bir itiraf sadır olduğunu duymadık.
Muhtemelen iktidar, 2023 seçimlerini kaybetme pahasına kendisine büyükşehirleri kaybettiren politik hatalarıyla yüzleşmek yerine muhalefeti itibarsızlaştırmayı hedefleyen kötücül siyaset dilini kullanmaya devam edecektir.
Maalesef siyaseti her gün biraz daha aşağıya çeken bu kalitesiz ve kötücül dil sadece siyasetin itibarını düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda Türkiye’ye de zaman ve enerji kaybettiriyor. Ne yazık ki bu ülkede yaşayan bireyler olarak olup bitenleri çaresizce seyretmekten başka bir şey gelmiyor elimizden…
Aslında iktidar da çaresiz. Zira dövizin çılgın yükselişini izah edemiyor, hayat pahalılığına, her gün artan enflasyona, 10 milyona yaklaşan işsizlere çözüm üretemediği için o da bizim gibi sadece seyrediyor. Şimdilik elinden gelen tek çözüm; komplo teorileri üretmek, ya da yeni teröristler icat etmek…