İdeolojik devlet ya da siyasi aklın iflası

Normalde iktidarlar yaptıkları olumlu icraatları halka anlatarak toplum nezdindeki itibarlarını arttırmayı isterler. Ancak AK Parti, özellikle son beş yılda hiçbir iktidarın asla tercih etmeyeceği garip bir siyasi yöntemi benimsemiş bulunuyor. Genellikle toplumun itibar etmediği, hatta itici bulduğu ne kadar hal ve tavır varsa sanki olumlu bir icraatmış gibi halka inat bu tavırlarını sergilemekte ısrar ediyor.

Dünyanın hiçbir ülkesinde normal bir iktidar evine ekmek götürmekte zorlanan insanların üzerine çay paketi atmak gibi rencide edici bir davranışta bulunmaz, insanların ve bütün canlıların yangın felaketinde can verdiği bir ortamda insanları toplayıp çay paketleri atmayı aklının ucundan bile geçirmez.

Eğer bir iktidar vicdanları yaralama pahasına böyle bir siyaset tarzına kendisini hapsetmişse, bu siyasi aklın tümden devre dışı kalmasının en bariz göstergesidir.

Düşünün ki yangın gibi her ülkenin başına gelen, gelmesi muhtemel olan felaketler karşısında hiçbir ciddi hazırlığımız yokmuş. Eğer 2013-2020 yılları arasında 2500 yangının meydana geldiği bir Türkiye’de, iktidar bir adet bile yangın söndürme uçağı almamışsa, hangi gerekçe ile olursa olsun THK’nın uçaklarını hangarlarda çürümeye terk etmişse o ülkenin yönetildiğini söylemek mümkün değildir.

Son dönemde yaşadığımız bütün krizleri alt alta topladığımızda ortaya çıkan manzaranın özeti şudur; bu ülke akla, bilime ve liyakate itibar etmeyen bir zihniyet kriziyle malul durumdadır.

Hal böyle olunca üstesinden gelemediğimiz her krizi, çözemediğimiz her problemi çözümsüzlüğe emanet edip sadece uzaktan seyrediyoruz. Ormanlarımız yanıyor, insanlarımız yanıyor, canlılar yanıyor, elektrik santralleri yanıyor söndürecek uçak bulamıyoruz, sel oluyor iş bittikten sonra teselliye gidiyoruz, ya da çay dağıtıyoruz, mülteci akını oluyor sınırlarımızı koruyamıyoruz ve olup bitenleri çaresizlik içinde seyrediyoruz. Çünkü ülkeyi yönetenlerin hiçbir temel probleme yoğunlaşıp çözüm odaklı projeler üretme kabiliyeti bulunmamaktadır.

Kabul edelim ki orman yangınlarında yaşadığımız acziyet ve beceriksizlikler, “güçlü devlet” hayallerimizin sadece bir masaldan ibaret olduğunu acı bir şekilde yüzümüze çarpmış bulunuyor.

Son orman yangınlarında yaşanan çaresizlik gösterdi ki bu tür felaketler öncesinde herhangi bir hazırlığımız olmadığı gibi, krizleri yönetme kabiliyetimiz de yokmuş. Aslında tam da şimdi, bir daha böyle bir çaresizliğe düşmemek için yaşananlardan ders çıkarmamız gerekiyor. Ama ne hikmetse gerçeklerle yüzleşmek yerine, her zaman olduğu gibi sosyal medya üzerinden güçlü devlet masalları anlatarak beceriksizliklerin üzerini örtmeyi ve de mümkünse suçu başkalarının üzerine atmayı tercih ediyoruz.

Mesela Erdoğan, günlerdir devam eden orman yangınları ile ilgili diyor ki: "Yerleşim bölgelerindeki yangın vesairelerin sorumluluğu kimin? O da oradaki büyükşehir belediyelerinin sorumluluğundadır." Oysa biliyoruz ki ülkeyi siyasi iktidarlar yönetir, hatta yeni sistemle birlikte doğrudan cumhurbaşkanı yönetir, dolayısıyla tek sorumlu da cumhurbaşkanıdır. Ayrıca unutmayalım ki bu yangınlar şehirlerde başlamadı, ormanlarda başladı. Ormanların korunmasıyla ilgili kanun ise son derece açık, “Orman idaresi, orman yangınlarını önlemek ve söndürmek maksadıyla her türlü hizmeti yapar veya yaptırır." (Madde 69 – (Değişik: 19/4/2018-7139/14 md.)

Maalesef aklın, bilimin ve liyakatin devre dışı kaldığı toplumlarda, demokrasinin sürdürülebilirliğini sağlayacak olan ‘siyasi aklın’ iflası kaçınılmaz oluyor. Ve doğal olarak bu tür toplumlarda kazanan demokrasi değil, ideoloji oluyor… Son dönemde Türkiye’de yaşanan tam da böyle bir haldir, demokrasinin kalitesi düştükçe boşalan alanı “ideolojik devlet” algısı doldurmaya başlar. Çünkü siyasal iktidarların popülizmini besleyen de, genetiğini bozan da ideolojidir. Bu bazen dinin iktidar mücadelesinde araçsallaştırılmasıyla, bazen de kitlelerin dini duygularının köpürtülmesiyle olur.

Gerçek anlamda demokrasi kültürüyle tanışamamış Müslüman ya da başka dine mensup toplumlarda “ideolojik devlet” anlayışı her zaman revaçta olmuştur. Çünkü otoriter yapıları korumak için kitleleri kontrol etmede din ve ideoloji çok etkin bir ikna aracı olarak kullanılmaktadır. Şunu açıkça ifade etmek gerekiyor ki “ideolojik devlet” her zaman kötüdür ve insanın en doğal özgürlüklerinin üzerini kapatan kara bir örtüdür. Bu örtü ister “İslamcı” bir karaktere sahip olsun, isterse farklı bir renkle karşımıza çıksın sonucu sadece despotizmdir.

YORUMLAR (150)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
150 Yorum