‘Herkes biliyor iyi adamların kaybettiğini’

Bugünlerde, ünlü Kanadalı şarkıcı, besteci ve şair Leonard Cohen’in “Hallelujah” ve “Suzanne” şarkılarını dinliyorum. Bir taraftan da Cohen’in “Herkes biliyor” şiirini okuyarak kendim için harika bir atmosfer oluşturuyorum. Aslında şarkılar, şiirler ve tüm sanatsal yaratımlar insanın ruhsal dünyasını zenginleştirdiği gibi aynı zamanda hayatla ilişkisini de her gün yeniden tamir eden, tazeleyen bir özelliğe sahiptir. Eğer müziğe böyle bir estetik pencereden bakamıyorsanız klasik müziği de, cazı da, rock’ı da lüzumsuz bir gürültü olarak görmeniz kaçınılmazdır.

Oysa biliyoruz ki “estetik” kavramı sistemli bir biçimde ilk kez Yunan Felsefesi’nin iki önemli filozofu Platon ve Aristoteles tarafından ortaya konulup tartışılmıştır. Aristo, sanatçıları insanlara çok farklı dünyalar ve güzellikler sunan, her zaman doğada bulunmayan ama olabilir güzellikleri de bulan ve bunları ifade eden kişiler olarak tanımlar. Gelin bir iyilik yapalım ve Cohen’in “Herkes biliyor” şiirini kendimize armağan edelim.

/Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu
herkes parmaklarını çapraz yapar yuvarlarken
herkes biliyor, savaşın bittiğini
herkes biliyor, iyi adamların kaybettiğini
herkes biliyor, dövüşün hileli olduğunu
fakirler fakir kalır, zenginler zenginleşir
hep böyle gider
herkes biliyor
herkes biliyor, geminin su aldığını
herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini
herkeste bu buruk duygular
sanki babaları ya da köpekleri ölmüş gibi/

Cohen’in ilk başlarda daha çok şiir ve roman ilgi alanını oluştururken zamanla müziğe kaymış ve bize her zaman dinlemekten keyif alacağımız şarkılar bırakmıştır. “Hüznün manevi babası” olarak adlandırılan sanatçı, “Pesimizmin Saray Şairi”, “melankolinin babası”, “aylakların prensi”… gibi çok farklı lakaplarla da anılmış bir müzisyendir. Cohen ilk albümlerinde bir bakıma ağıt yakmış, dinleyicilere adeta inler gibi seslenmiştir. Ve daha ilk albümüyle kitleleri etkilemeyi başarmıştır. 

Çağdaşları arasında gizemli bir şarkıcı olarak bilinen Leonard Cohen’in yazdıklarının çoğu bunalıma işaret etse de, o kendini her zaman hayatın gerçeklerinin bir gözlemcisi olarak gördü. Kendisiyle yapılan bir söyleşideki şu ifadeleri Cohen’i çok daha doğru tarif ettiği kanaatindeyim: “Kahkahalarla gülmeyi seviyorum, ama bence ağırbaşlılıkla gelen bir hoşnutluk hali var. Hepimiz kapıyı kapatıp, odamıza geldiğimizde kalbimiz ve duygularımızla baş başa kalıyoruz, ve bu o kadar da gülünecek bir şey değil.”

Ve tabii ki o, iflah olmaz bir Lorca hayranıydı… Zaman zaman neden Leonard Cohen’in şarkılarını hep coşkuyla dinlediğimi, dizelerini keyifle okuduğumu sormuşumdur kendi kendime. Şimdi anlıyorum ki ben de Lorca’nın şiirlerini okurken hem imgeler dünyasının zenginliğine açılıyorum, hem de hayatın gerçeklerine vuruyorum kendimi…

İlkokul ve lise yıllarında edebiyata büyük merakı olan Cohen, özellikle Federico García Lorca’nın şiirlerine büyük bir hayranlık duyuyordu. Lorca onun kahramanıydı. Öyle ki kahramanının adını ileride doğacak kızına verecek kadar. Lorca’nın “Al Bu Valsi” şiirini tam yüz elli saat süren uzun çalışmasıyla İspanyolcadan İngilizceye çevirmiştir.

Cohen’in Lorca’nın şiiri ile ilgili şu ifadeleri adeta bir edebiyatçı titizliğinin göstergesi gibidir: “Lorca, İspanyol şiirinin yerleşik biçimlerini çağdaş bir duyarlıkla yoğurarak zenginleştirdi ve çarpıcı imgelerle dolu, lirik özelliğini hiç yitirmeyen, son derece etkili bir şiir yaratmayı başardı. Şiirlerinde hep ‘Endülüs ruhunu’ aradı. Bu ruhu en kusursuz biçimde Çingenelerin temsil ettiğini söylüyordu Lorca. “Çingene Romansları”nı yazdı, soneler ve kasideler kaleme aldı.”

YORUMLAR (71)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
71 Yorum