Hastane odasında Bolero tesellisi
2021’e hastalıklarla başladım, önce vertigo nöbetleriyle cebelleştim. Tam vertigoya veda edip hayatın yeni limanlarına merhaba demeye hazırlanırken, bu kez de başka bir hastalık kapımı çaldı. Muhtemelen bir enfeksiyon nedeniyle kanımdaki CRP oranının yükselmesi nedeniyle kendimi yeniden hastanenin kloroform kokulu odalarına sürgün halde buldum.
Çok şükür şimdilik hastalığın fırtınalı anları geçmiş gibi görünüyor ve ben hayatla yeni bir anlaşma yapmaya çalışıyorum.
Her ne kadar kabul etmeye pek yanaşmasam da, hastalıkla birlikte zihnimde fırtınalar estiren farklı hatıralar ve şiirler sanki beni canımı acıtan yalnızlıklara mahkum ediyor. Çaresi yok, yalnızlıklara da alışmalıyım, serum şişelerine baktıkça zihnime takılan şiir dizelerine de… Ve yıllar önce yazdığım bir şiirin "hastalık en güzel mesleğim olmuşsa" dizesi bir türlü dilimin ucundan gitmiyor.
Galiba hastane odaları, bizi farklı ruh halleriyle buluşturduğu gibi hayata tahammül edebilmek için yeni teselliler de armağan ediyor. Sıhhatli günlerimizin kapısını çalan hastalıklara da, hayatın hikmetine de şükretmek gerekiyor herhalde…
Aslında hastalıklara rağmen, hayata pozitif açıdan bakmak hiç de zor değil. Mesela kolunuzda serum bağlıyken televizyonda bir anda Ravel'in Bolero'sunun başlaması günün en güzel hediyelerinden biri oluyor. İtalya’nın Mezzo kanalında Ravel'in Bolero'su yazısını görür görmez elimdeki kitabı bir tarafa bırakıyorum, seruma bağlı kolumu daha güvenli bir pozisyona getiriyorum ve kelimenin tam anlamıyla hastane odasında bir konser atmosferi oluşturuyorum. Müziğin ritmi yükselirken sanki kalbim daha da hızlı atmaya başlıyor.
İtiraf etmeliyim ki Bolero'yu her dinlediğimde küçük bir kalp çarpıntısı yaşadığımı hissediyorum. Çünkü tek bir basit melodi, on sekiz kez farklı enstrümanlarla, flüt, klarnet, fagot, obua, trompet, tenor saksafon, soprano saksafon, korangle, trombon, pikolo ve diğerleriyle, trampet, tef ve davulların hiç değişemeyen temposu eşliğinde, sesin renginin değiştiği ve her dakika giderek yükseldiği muazzam bir ahenk bu…
Bazılarının bolero ile arası pek yoktur, ama bir klasik müziğin ve de çok sesliliğin ne kadar muhteşem bir şey olduğunu anlamak için galiba Ravel'in bolerosunu dinlemek gerekiyor. İzlenimci bir besteci olan Ravel, boleroda tek bir melodi ve ritim üstünde enstrümanları arka arkaya ekleyerek bir kompozisyon oluşturur ve hafiften kuvvetliye doğru adeta bir şaheser yaratır. Kısacası Ravel’in Bolerosu, orkestranın mükemmeliyetini, klasik müziğin ve çok sesliliğin değerini ortaya çıkaran önemli bir eserdir.
1929’da Bolero’nun Carnegie Hall'da sahneye konan Amerika prömiyeri büyük ses getirmiş ve insanları adeta büyülemişti. Osman Akdemir Medya Günlüğü’ndaki yazısında o günlerde New York Times’ta Bolero ile ilgili çıkan şu yorumu aktarıyor: "Modern müzik anlatımının bu şaheseri ses yapısını olabilecek en basit uyuma oturtmuş... Başlı başına bir orkestrasyon okulu; olağanüstü bir müzik değil, ama o sanat, o hüner... Dinleyicilerin haykırarak alkışlamaları hiç şaşırtıcı değil..!"
Pandemi döneminde gerek kapalı salonlardaki, gerekse açık havadaki konserler hayal oldu. Bu yüzden de eski konserleri dijital ortamda dinleyerek teselli bulmaya çalışıyoruz. Ama her şeye rağmen müziğe de, aşka da hayat veren şiirler en büyük tesellimiz. Beş yıl önce yazdığım "Asude haller" şiirimdeki şu dizeleri önce kendi kalbime armağan ediyorum:
/aşk kalbin tekrarıdır
hikmetin ateşinden yeşerir.
Bir ‘ah’ sesinden yapılmıştır bazı kalpler
bazıları yalnızca taştan.
Bazı kalplerse kalübela’dan aşka yazılmıştır./