Gidemeyenler için üzülme, herkese küçük bir aşk yeter
Her yolculuğa çıkışta her şiire kalbimi koyarak başladım ama hiçbir zaman uzaklara gitmeyi göze alamadım. Sesini yükseltmenin bile büyük cesaret gerektirdiği günlerde ‘gidemeyenler’le aynı kaderi paylaşmak zorunda kalacağımı bile bile asla çekip gidemedim...
Biliyorum ne yazdığım şiirler ne dinlediğim müzikler ne de ritmine sessizce eşlik ettiğim büyülü danslar asla ‘gidemeyenler’in acısını karşılamaya yetmeyecek. Çünkü bu topraklarda tarifi imkansız acılar var.
Çünkü orada şiirin, sözün yetmediği, anlattıkça çoğalan kalp ağrıları var... Çünkü orası susmanın dayanılmaz boyutlara ulaştığı bir cehennem...
Muhtemelen susmanın tahammül sınırlarını aştığı anlarda insanlar gerçekleri gördükçe, duydukça, hatta yakından dokundukça kalplerine daha fazla yüklenecekler ama asla anlatamayacaklar...
Eğer bazı şiirlerin en tenha köşelerinde aşkı kalbime daha fazla yaklaştırabilirsem, bütün ‘gidemeyenler’i aydınlatacak kadar büyük bir ışığım olacak. Belki de bu yüzden kendimi aşka feda edeceğim. Ama bir şiirin son satırına bırakılan bir kalbin atışına ya da ritmi solmuş bir dansın içinde tutuklu kalmış ağrılara hiçbir zaman dokunamayacağım.
Çünkü henüz hazır değilim, kalbinize dokunacak kadar güçlü değil ışığım. Bu yüzden, şimdilik ‘gidemeyenler’e teslim oluyorum...
Çünkü ‘sen başka türlüsün’, bu ülkenin ortasında yananların ateşi başka türlü... Şimdilik, kurduğumuz her cümleye, yazdığımız her şiire zihin dünyaları işgal edilenler için sadece bir düğüm atıyoruz o kadar...
Ama hiçbir zaman gidemiyoruz. Kendilerini bu dünyada ‘ebedi’ sananların küçük krallıklarından ruhlarımızı bir türlü azat edemiyoruz. Her cümlenin sonunda veda etmeye hazırlansak da Hayallerimize ihanet edileceğini bile bile o sesleri bırakıp gidemiyoruz...
Ruhlarımıza dadanan müstekbirler yüzünden dünyanın başına kötü şeyler geleceğini bile bile, nedense her şeyin daha güzel olacağına inanmak geliyor içimizden...
Oysa onlar karanlık köşelerinde kötü şeyler biriktiriyorlar. Eğer hakikati kaybetmemek için bir yolculuğa niyetliysen onların gözlerini ve kullanılmış umutlarını ter ket ve arakana bakma bir daha...
Kimseye aldırmadan bütün gözleri arkanda bırakıp gidebiliyorsan, gidemeyenlerin yasını da yanına almayı unutma sakın...
Yanına kimseyi alamadığın için sakın üzülme, çünkü yolculuk her zaman kimsesizlik değildir. Olmuş ve olacakların geniş vaktinde denenmemiş kalp atışları ve küçük bir aşk yeter...
Neden Pazar günü böylesine umutsuz bir yazı yazma ihtiyacı hissettiğimi merak eden okurlar için hemen hatırlatayım, insan bazen öyle bir ruh hali içinde olur ki şarkılar bile yetmez olur. Galiba tam da öyle bir anı yaşıyorum, elbette yine kalbime iyi gelen şarkıları dinlemeye devam ediyorum. Ama bugünlerde özellikle ilahiler dinliyorum. Ve makamını bildiğim ilahileri yüksek sesle söyleyerek hayatın o müthiş şarkısına eşlik etmeye çalışıyorum.
Mesela Güftesi Naci Efendi’ye, bestesi Fehmi Tokay’a ait Uşşak ilahi… İnanıyorum ki siz de dinlediğinizde dünyaya daha farklı bir pencereden baktığınızı hissedeceksiniz…
Gelin Allah diyelim, kalpten pası silelim,
Âlemler seyredelim, Allah Allah dedikçe.
***
Nerde tevhid çekilir, melekler saf saf gelir,
Hepsi tekbir getirir, Allah Allah dedikçe.
***
Zikr-i Hakka başlandı, ism-i Celal hızlandı,
Arş-ı Ala sallandı, Allah Allah dedikçe.