Fazıl Say’a da ‘fikri iktidar’da yer var mıdır?
Fazıl Say’ın “Şu Dünyanın Sırrı” albümünde yer alan “Sen derviş olamazsın” şarkısını dinlerken, bir anda “Acaba şu fikri iktidarda Fazıl Say’a da yer var mıdır?” diye garip bir soru takıldı zihnime.... Sahiden Fazıl say bu ülkenin neyi oluyor? Neyse, ben zamanımı daha iyi değerlendirebilmek için Yunus’un muhteşem dünyasından süzülen şiirin her dizesinde engin bir gönül iklimine bırakıyorum kendimi...
/Dervişlik der ki bana
Sen derviş olamazsın..
Gel ne diyeyim sana
Sen derviş olamazsın..
Dövene elsiz gerek
Sövene dilsiz gerek
Sen derviş olamazsın..
Derviş gönülsüz gerek
Derviş yunus gel imdi
Ummanlara dal imdi
Ummana dalmayınca
Sen derviş olamazsın./
Bilindiği gibi Fazıl Say’ın pandemi günlerinde Urla’da izole olduğunda 35 günde bestelediği ve daha sonra solisti Serenad Bağcan ile birlikte çalışarak “50. Yaşımda 51. CD kaydım” diye kaydettiği albümü, “Şu Dünyanın Sırrı, 8 şarkı, OP 89” geçtiğimiz aylarda piyasaya çıktı. Fazıl Say’ın 4. şarkılar albümünde 8 şarkı yer alıyor: Şarkılar Ömer Hayyam (Ayna), Yunus Emre (Sen Derviş Olamazsın), Sabahattin Ali (Ruhumun Dalgaları), Kaygusuz Abdal (Ergene Köprüsü), Aziz Nesin (Sivas Acısı), Metin Altıok (Kendinin Avcısı), Pir Sultan Abdal (Dönen Dönsün) ve Yunus Emre’nin (Aşkın Elinden - Kumru Ballad) sözleri üzerine bestelenmiş.
Şarkıların her biri bu coğrafyanın rengini, kokusunu, hüznünü ve sevincini yansıtıyor. İnanıyorum ki, eğer kişisel dünyamızın sınırlarını genişletebilirsek Yunus’tan Ömer Hayyam’a, Sabahattin Ali’den Aziz Nesin’e, Kaygusuz Abdal’dan Pir Sultan Abdal’a kadar bu ülkenin pek çok değerinden alacağımız dersler olacaktır.
Maalesef bizim ülkemizde sanatçıların kıymeti pek bilinmez. Doğrusu kutuplaşmanın her geçen gün derinleştiği, sanatçıların ürettikleri eserlere ve sanatsal başarılarına göre değil, içinde yer aldıkları ideolojik mahallelere göre tarif edildiği bir toplumda başka türlüsü de beklenemezdi herhalde...
Fazıl Say da bu konuda kıymeti yeterince bilinmeyen sanatçılarımızdan birisidir. Oysa Fazıl Say dünyanın en önemli piyanistleri ve bestecileri arasında gösterilen yüz akı bir sanatçımız... Müziği ile yüz binlerce insana hitap ediyor, farklı coğrafyalara, farklı kültürlere bu ülkenin sesini nefesini taşıyor. Ancak, birçok değerli sanatçı gibi Türkiye’de hak ettiği değeri bir türlü göremiyor.
Neden peki? Galiba biz sanatta yaratıcılığın ancak özgür düşünce ile mümkün olabileceği gerçeği ile yüzleşmeyi pek sevmiyoruz. Bu yüzden de sanatsal değerlerimizi estetik ölçütlerle değil, kendi ideolojik mahallelerimizin sınırları dışına çıkarak değerlendirmeyi bir türlü beceremiyoruz.
Mesela Fazıl Say, Ömer Hayyam’dan bir şiiri bestelediğinde, genetik kodlarımızdaki ideolojik kimliğimizle anında saldırıya geçiyoruz. Aynı şekilde Say’ın konserine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gittiğinde bütün mahalleler ideolojik egolarını korumak için harekete geçiyor. Birileri, Fazıl Say’a “Doğru yolu buldu” edasıyla ideolojik bir kabadayılık cakası satarken, karşı mahalle de “iktidara teslim oldu” şarkıları söyleyerek kelimenin tam anlamıyla Ortodoks yobazlık yapmayı pek seviyor.
Evet, düşünsel anlamda kendimizi Fazıl Say’ın düşünce dünyasına yakın hissetmeyebiliriz, hatta müziğinden çok da hoşlanmayabiliriz. Ama unutmayalım ki o bu ülkenin bir değeri... Çünkü o şairlerimizin, ozanlarımızın dizelerinden ürettiği müzikle bizi dünyaya taşıyor.