İktidar açısından son derece isabetli bir karar, yeni gelecek başkan dinin siyaset için nasıl kullanılması gerektiğini öğrenene kadar iş işten geçebilirdi. Zira önümüzde seçim var ve Türkiye ekonomide, dış politikada, eğitimde, sağlıkta her geçen gün daha da karamsar bir iklime doğru ilerliyor, ayrıca ufukta iyileşmeye dair bir umut ışığı da görünmüyor. Dolayısıyla toplumun yaşanan ekonomik krize karşı daha ‘sabırlı-metanetli’ olması için özellikle Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın yardımına çok ihtiyacı olacak.

Nitekim Ali Erbaş ikinci dönemine başlar başlamaz adeta Hızır gibi yetişti ve enflasyonla mücadeleye katkı sağlamak için geçtiğimiz hafta bir Cuma hutbesi okuttu. Hutbede yer alan ifadeler aynen şöyle: “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir mümin, işinde ve ticaretinde harama ve gayr-ı meşru kazanç yollarına başvurmaz. Ölçü ve tartıda adaletsizlik yapmaz. Malını satmak için yemin etmez. Karaborsacılık yapmaz, fırsatçı davranmaz. Fâhiş fiyatlarla insanları mağdur etmez. Alışverişte fiyatları kızıştırmaz, başkasının pazarlığını bozmaz. Hâsılı, dünya hırsına kapılıp da harama bulaşmaz.”

Evet bu ifadelere kimsenin bir itirazı olamaz, her ne kadar Diyanet sebeplerden çok sonuçlara bakarak böyle bir hutbe okutmuş olsa da bunlar güzel ifadeler.

Ama sormak gerekiyor, din sadece pazarcı esnafının ahlaki tutumuyla ilgili mi hükümler vazediyor?

Öyle anlaşılıyor ki Diyanet, hutbesinde yer verdiği “Yüce dinimiz İslam, helal ve meşru yollarla kazanç temin etmemizi emreder” ifadesinin daha başka kimleri kapsadığı ile pek ilgilenmiyor, pazarcıları Allah’ın gazabıyla korkutabilirse enflasyonun düşeceğine inanıyor.

Eğer din nezdinde kimlerin gerçek anlamda haramzade olduğu ile ilgilenseydi, yolsuzluk yapanların, milletin vergilerinden oluşan bütçeden 4-5 ayrı maaş alanların, milletin parasıyla saltanat sürenlerin, hak etmedikleri halde eş-dost-akraba kontenjanından devlet kadrolarında yer kapan liyakatsizlerin de o hutbenin içeriğinde yer alması gerekirdi.

Yine o hutbede aktarılan Hz. Peygamberin hadisinde deniyor ki: “Dürüst ve güvenilir tüccar, peygamberler, sıddîklar ve şehitlerle beraberdir.”

Peki yolsuzluk yapanlar, rüşvetçiler, haram yiyenler kimle beraber olacaklar acaba?

Madem diyanet kendisine siyasi bir misyon yükleyerek enflasyonun düşürülmesi konusunda ayetler ve hadislerle bu mücadelenin içinde yer aldı, o zaman Kur’an’ın bize adalet konusunda, bireyin özgürlüğü, hakka-hukuka riayet konusunda neler öğütlediğini de açık ve net ifadelerle anlatabilse… Zira Kur’an’da açıkça deniyor ki: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder….” (Nisa/58)

Diyanet İşleri Başkanı’nın ne kadar ilgisini çeker bilemem ama dinin öğütleri son derece açık… Ali Erbaş’ın rahmet dini olan İslam’ın temel mesajlarını topluma anlatmak yerine, çarşı-pazarda siyaset değnekçiliği yapmaya talip olması, Müslümanlar adına gerçekten hüzün verici bir durum.

Bütün olumsuzlukları bir diyanet işleri başkanının omuzuna yüklemek de elbette hakkaniyetli bir tutum olmayacaktır. Zira yıllardır Müslüman dünya, bilgi üretmeyi terk ederek kolaycı bir yolu seçti, menkıbeleri daha itibarlı bir konuma taşıyarak dinin temel esaslarını yeniden yorumlayıp modern zamanlara taşımayı beceremedi.

Dolayısıyla dinin insan hayatından çekildiği bir toplumda başkan Ali Erbaş’ın ‘sansür yasası’ ya da enflasyonla mücadeleyi dini bir vecibe olarak görmesini yadırgamamak lazım.

Bu manzara aslında hepimize acı bir gerçeği hatırlatıyor… Gelişmiş dünyanın bilimde, teknolojide, biyoteknolojide önemli mesafeler kaydettiği, insanlığın hizmetine sayısız imkanlar sunduğu bir yüzyılda dinin hikmetini yeterince kavrayıp yeni bir akıl inşa edemediğimiz için geri kalışımızın hikayesi de hiç değişmiyor…