Bu din tacirlerinden çok yorulduk
Yüzyıllardır İslam toplumlarının zihin dünyasını ifsat eden, düşünme, eleştirme ve sorgulama melekelerini yok eden öylesine bir ruhsal travma ile karşı karşıyayız ki yüzyıllar içinde düşünceler evrimleşiyor, ciddi zihniyet değişimleri yaşanıyor ama halifelere, sultanlara, padişahlara, şeyhlere ve siyasi liderlere “biat-itaat” etme anlayışı bir türlü değişmiyor.
Neden dönüp dolaşıp bu itaat meselesini gündeme getirdiğimi yadırgayanlar olabilir, itirazlara saygı duyuyorum ama ne yapalım ki insani duyarlıklarımızı zaafa uğratan bu “biat-itaat” meselesi de bir türlü yakamızı bırakmıyor.
Malum son dönemde siyasi hayatımıza destursuz bir şekilde Oğuzhan Asiltürk diye bir zat girdi. Asiltürk bilinmeyen bir isim değil elbette, ama biz siyasi ömrünü tamamladığını sanıyorduk, meğer onun yapacak daha çok işleri varmış…
Bilindiği gibi Asiltürk, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la birlikte Saadet Partisi’ni son dönemde su alan iktidar kayığına bindirmeye çalışıyorlar. Meseleye AK Parti açısından bakıldığında oy olarak değil ama siyaseten getirisi olan bir iş. Dolayısıyla bu tür siyasi irtibatlara, hatta ittifaklara itiraz etmek çok da mantıklı bir durum değil. Siyaset biraz da bu tür hamleleri gerektiren bir meşgale alanı zaten...
Benim açımdan esas itiraz edilmesi gereken Oğuzhan Asiltürk gibi rahmetli Erbakan’ın yanında yetişmiş bir ismin ‘Milli Görüş’ü bir pazarcı mantığı ile pazarlamaya çalışmasıdır.
Daha da vahim olanı, Asiltürk’ün dini adeta bir araç olarak kullanarak siyasi manevralar yapmasıdır.
Hemen belirteyim, Asiltürk’ün siyaset senaryoları üretmesiyle hiç ilgilenmiyorum. Saadet’i AK Parti’nin emrine mi vermek, yoksa Bahçeli’ye armağan olarak mı sunmak istiyor beni zerrece ilgilendirmiyor. Tek itirazım, din pazarlamacılığı…
Lütfen düşün artık bu dinin yakasından, gidin ve başka yerlerde dükkan açın…
Muhtemelen neden böyle hiddetli cümleler kurduğumu merak ediyorsunuzdur, hemen anlatayım; Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk, Milli Gazete’de bir yazı kaleme aldı ve Milli Görüş camiasını Cumhur İttifakı’nın mutemet defterine kaydettirebilmek için Hz. Peygamber dönemini siyasi bir araç olarak kullandı. Kendisini Hz. Peygamberden sonra iş başına geçen Hz. Ebubekir’le özdeşleştiren Asiltürk Saadet Partilileri kendisine ‘biat’ etmeye çağırdı:
“Millî Görüş Toplumunun hizmetini yüklenme görevi, Erbakan Hoca’mızdan sonra bana teklif edildiğinde, bu görevi bir şartla kabul edeceğimi söyledim: “Sizden inançlarımıza uygun bir şey yapmanızı istersem, itaat edeceğinize söz veriyor musunuz” dedim.
Bu talebime yanıt olarak, o toplantıya katılanların tamamı ‘evet, sen bizden zaten yapmak zorunda olduğumuz şeyi istiyorsun, kabul ediyoruz’ dediler. Bana biat ettiniz unutmayın.”
Şu akıl tutulmasına bakar mısınız, kendisini peygamber döneminin aktörlerinden biri olarak gören bir zat çıkıyor AK Parti-Bahçeli-Perinçek ittifakına üç-beş oy devşirebilmek için insanların gözlerinin içine baka baka din tüccarlığı yapıyor.
Böyle zamanlarda Akif’in o ünlü dizelerini tekrar tekrar okuyup hayıflanmamak mümkün mü?
/Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!/
Gerçekten bu uğursuz gece hiç bitmeyecek mi? Bir gün kifayetsiz bir din pazarlamacısı çıkıyor, Hz. Peygamberin kendisine görev verdiğini sayıklıyor, peygamberi kamyonete bindiriyor. Ve anlı-şanlı generaller, akademisyenler, siyasetçiler, öğretmenler akıl ve iradelerini askıya alarak bu meczuptan himmet dilenmek için peşine takılıyor… Sonrası malum, 15 Temmuz ihaneti…
Ama talihsizliğe bakın ki memleketin mayasından mıdır, nedir bilinmez “din tacirliği” işi yaşanan bu felaketten sonra daha da genişleyerek yeni bir ekmek kapısı haline dönüşüyor.
Sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi siyasetçisinden fetvacı -reytingçi hocalara kadar herkes “ümmet-biat-itaat” kavramları üzerinden pay kapmak için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Öyle anlaşılıyor ki bu ülkede “ümmet liderleri” ve “biatçı” siyasetçilerin devri hiç bitmeyecek… Ve galiba akla ve bilime itibar edilen bir dönemin gelmesini daha çok bekleyeceğiz…